Dün İmparator’un doğum günüydü, bugünse Hazreti İsa’nın

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin (bilgileriniz gizli tutulur)

Durgun bir Cumartesi sabahına uyandım bugün. Masmavi gökyüzü pırıl pırıl. Havada sükunet var. Sokaklar sessiz ve sakin.

Çayımı alıp terasa çıktım. İki yıldır yediği yağmurlardan, altında kaldığı kızgın güneşli günlerden, sert rüzgarlardan yıpranmış ve kararmış ahşap iskemleme kaykılıp başımı güneşe verdim ve gözlerimi kapadım.

Güneşin sıcaklığını hissederken hafif hafif esen serin Aralık rüzgarı yüzümü yalıyordu. Tarifsiz bir huzur vardı etrafta. Öylece durdum bir süre ve şehri dinledim.

Sonra gözlerim aralandı; semada küçük beyaz bir cisim yakaladım; hareketini takip etmeye başladım. Doğudan batıya geçmeye çabalayan bir uçaktı. Yaklaştı, yaklaştı. Ne kadar ufak gözüktüğünü düşündüm. Oysa aslı belki ne kadar büyüktü. Ve içinde kim bilir kaç kişi vardı.

Teknolojinin sağladığı olanaklar o uçağın ne olduğunu öğrenmemi mümkün kılıyor. Akıllı telefonumdan bir program açtım. Tokyo haritası çıktı ekranıma. Açık renkli bir sürü küçük sembol şeffaf sinekler gibi hareket ediyorlardı üzerinde. Bir de mavi nokta var ortada. İşte orası benim yerimdi. O noktanın önünden geçen uçak sembolü de işte o küçük beyaz cisimdi.

“Tık”ladım üstüne; “hop” açıldı.

Japon Havayolları’nın Tokyo’nun Haneda havaalanından Izumo’ya giden seferiymiş. Boeing 737-846 modeliymiş uçak. 11 kilometre üstümden geçiyormuş tam da o sırada.

bu uçağı görmüşüm

Bu uçuşu görmüşüm

Bir süre gökyüzündeki uçağın hareketini izledim. Acaba yolcuları da bindikleri metal kuşun küçük pencerelerinden aşağıdaki dev şehre bakıyor mudurlar? Beri sıra dizilmiş evlerin ne kadar ufak göründüğünü düşünüyor mudurlar?

Tekrardan akıllı telefonumun ekranına kaydı gözüm. Uzaklardan bir helikopter sesi duymuştum. O da görünüyor elimdeki cihazda; Tokyo Büyükşehir Polisine aitmiş; AgustaWestland AW139 modeli. Biraz sonra sol tarafımdan geçti. Bir selam yolladım. Farkettiler mi?

Ekrandaki haritanın alt tarafındaki Yokohama yönünden bir küçük sinek daha yavaş yavaş bana doğru geliyor. Biraz sonra Honda Havayolları’nın Cessna 172S Skyhawk SP uçağının pervane gürültüsünü duyuyorum; Ardından da kendisi üzerimden geçiyor ve aheste kuzeye devam ediyor

Zihnimin derinliklerinde kaybolmuş hatırlanmayan anılardan bir tanesine elektrik değiyor. Bir arkadaşımın, Güzin’in, abisi Esenboğa’da uçuş kontrolörü olarak çalışır uçakları indirip kaldırırdı. Çok ilgimi çekmişti bu meslek. Osman’ın İngiltere’den getirdiği değişik frekansları alan bir radyo ile pilot-kule konuşmalarını dinler imrenirdim.

Sonra çok yakın bir başka dostum uçuş kontrolörü oldu. Onun hikayelerini dinledik.

Maziyi düşünmeyi ve akıllı telefonumla oynamayı bıraktım. Gözlerimi yumdum. Kendimi yeniden güneşin ılıklığına verdim. 

Dün İmparator Akihito’nun 83.üncü doğum günü vesilesi ile Japonya resmi tatildi. Majesteleri sarayını halka açtı ve her yıl olduğu gibi bir konuşma yaptı. Söylendiğine göre tahta geçtiği 1989 yılından bu yana en fazla ziyaretçi bu sene gerçekleşmiş; 33.000 kişi gelmiş.

İmparator Ağustos ayında yaşlılığını gerekçe göstererek görevini hakkıyla yapamadığını ifade etmiş ve tahttan feragat etmek istediğini ilan etmişti. Bu makam babadan oğula veraset ile geçiyor. Vefat etmeden görevi bırakmasına izin verilirse Japonya’da bir ilk’e yol açacak. Anayasa değişikliği gerekecek.

Japon İmparatoru Akihito doğum gününde halkı selamlarken (kaynak: Internetten Japan Times)

Japon İmparatoru Akihito doğum gününde halkı selamlarken (kaynak: Internetten Japan Times)

Tahtın birinci varisi Veliaht Prens Naruhito(yukarıdaki fotoğrafta soldan ikinci).  Aynı okula gittiğimizden Prens Naruhito’yu mezunlar derneğimizden tanıyorum. Bir kaç kez konuştum da. Hatta bunlardan bir tanesini bloğa yazdım (burayı tıklayıp okuyabilirsiniz). Bir sene önce Prenses Takamado ve Baron Okura ile gene bir mezunlar derneği yemeği ertesinde okul yıllarındaki hatıraları, olimpiyatlar, İstanbul, Tokyo ve Efes üzerine bir saati geçen hoş bir sohbet yapmıştım.

2016 yılını bitirmek üzereyiz. Yılın bu zamanına Japonya’da “nenmatsu-nensho” deniliyor. Japonlar için ritüel gibi tekrarlanan vecibelerin yerine getirildiği bir dönemdir. Evler, işyerleri, özel hayatlar temizlenir. Yeni yıl tebrikleri hazırlanır, tanrılara adaklar adanır, özel yemekler aile büyükleri ile beraber yenir. Zaman rölantiye alınır, hayat yavaşlatılır. Eğer Japonya’yı seviyorsanız onların bu en önemli geleneğini sakın ıskalamayın (daha fazla bilgi için burayı tıklayın).

Türk Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın bu yıl sonu ve yıl başı gelenekleri hakkında önemli ve ilginç bir tezi var: Türkler daha Orta Asya’da iken yani İslam’ı kabul etmeden önce yapılan Nardugan ritüellerinin modern Noel ve yıl başı kutlamalarının ilham kaynağı olduğunu söylüyor. Bir başka deyişle Batının, yani Hıristiyan dünyasının çam ağacı ve hediye verme gibi Noel ile bütünleştirilen gelenekleri Türklerden aldığını iddia ediyor.

Benim için daha da ilginç olan şey Nardugan ritüellerinde tarif edilen faaliyetlerin (mesela evlerin temizlenmesi, adakların adanması, ailenin bir araya gelip sadece o güne has özel yemekleri yemesi gibi) Japonya’nın “nenmatsu-nensho” ritüelleri ile bire-bir benzeştiği. Japonca ve Türkçe arasındaki benzer noktaların çokluğu ile bir arada düşününce iki ırk arasında organik bir bağ olduğu konusundaki inancım perçinlendi. Ortak köklerimiz var.

Japonlar ada toplumu oldukları için temel kültürel özelliklerini muhafaza edebilmişler. Güzel şeyleri kopyalamış kullanmışlar ama içselleştirmemişler. Türkler ise İslam’ın etkisi altına girdikten sonra soydan gelen özelliklerini gittikçe yitirmişler. Bir de buna değişik ırklarla karışmaktan gelen unsurlar eklenince öz Türklük ancak kitaplarda bir efsane olarak kalmış bugün.

Eğer Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın tezi doğruysa Japonlar her Noel ve Yıl Başı eski bir Türk geleneğini kutluyorlar. Acaba biliyorlar mı? Ve gene acaba bizim geleneklerimizde Noel, Yıl Başı yoktur diyenler aslında inkar ettikleri şeyin öz be öz Türk olduğunun farkındalar mı?

Bunlar ilginç sorular. Mesela şunlar da ilginç: Türkler İslam’ı kabul etmeseydi, veya çoğunluk “yurttaş” olmayı “ümmet” olmaktan daha fazla önemsese idi Türkiye Japonya gibi mi olurdu? Ya da Japonya Müslüman olsaydı Türkiye’ye mi benzerdi?

Bunları yazdıktan sonra şunu da yazmam gerek: Japonlar Noel’i dini bir bayram ya da Hıristiyan geleneği olarak değil, hediye alıp vermeyi mutlu hissetmeyi sevdikleri için kopyaladılar. Noel onlar için şekilsel bir festival.

İncir çekirdeğini doldurmayacak bu soruları bir kenara bırakıyorum. Tekrardan eski bir Türk geleneği olan Noel ve Yıl Başı kutlamalarına dönüyorum. Tokyo’nun bazı bölgeleri ışıl ışıl. Ağaçlar süslenmiş, Noel Babalar her yerde. Havada mutluluk at koşturuyor. İnsanlar sadece Tokyo’dan değil akın akın çevre illerden ve hatta yabancı memleketlerden gelmişler.

Noel Baba ve Ren Geyikleri

Noel Baba ve Ren Geyikleri

Harajuku-Omotesando bölgesi

Harajuku-Omotesando bölgesi

Uzakta Tokyo Kulesi

Uzakta Tokyo Kulesi

Shibya'da cam fanus içinde foto sırası bekleyenler

Shibuya’da cam fanus içinde foto sırası bekleyenler

Yorumlar

  1. Çok güzel özetlemişsin. Bir ilave, (ne kadar doğru bilemem, tahmin) : Ana farklardan biri de Japonların yerleşik düzene 5 – 10 bin yıl kadar önce geçmiş olmalarına rağmen (adaya geldikten sonra deniz dolayısıyla devam edememelerinden olsa gerek), bizim göçerliği bırakmamız 500 yıl kadar önce olmuş. Hala yerleşmemiş göçer Türkmen Yörükleri özellikle güney anadolu ve Akdeniz bölgesinde varlar. Çok da zorluklar yaşıyorlar artık.

    • selamlar, aslında 500 yıl kısa bir süre değil, 15 nesil eder, yerleşik düzene geçmek için fazlasıyla yeter. Sorun Osmanlı döneminde sürekli savaş, fetih, geri çekilme, bozgun içinde kurulan evler, tesis edilen gelenekler darmadağın oldu. Osmanlı’nın yok oluşu ile de büyük bir kişisel servet kaybı yaşandı, bunlar hep yerleşik düzene sekte vuran faktörler oldu. Türkiye çok değil bi 100 yıl durgun yaşasa Japonya gibi olur.

  2. Noel yazini okudum. Ilmiye Hn, buyuk bir alime olarak bilinir. Bir iki sohbetini izledim Bardakci’nin programinda. Cografya ve din! Bence bu ikisi TR’nin kaderini belirliyor..Ikisini de degistirmek pek kolay degil;-)

    • Coğrafyayı da dini de değiştirmek gerekmez ki. Noel babayı yumruklamak ne kadar bizim geleneğimiz? Türk genci oldum olası bir kimlik sorunu içinde. Bence bu şımarıklık başka bir şey değil. Adam gibi önündeki sorunlarla uğraşmak yerine böyle fiktif sorunlara enerji harcıyorlar. Politikacıların oyuncağı oldu millet. Sonuçta Noel babaya yumruk atan adam yaşlı bir insana yumruk atıyorum diye düşünmüyor, dört bir yanla kavgalı olmanın getirdiği kompleks ile kendini buluyor. Bu tip safsataların sağlaması da yapılamaz, kolaya kaçıyorlar, şımarıklık.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s