Japonya’nın yabancı işçi meselesi

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin (kişisel bilgileriniz gizli tutulur)

“Japonya, köle ve seks ticaretinin yapıldığı bir son durak, veya bir aktarma noktasıdır. Çocuklar fuhuş sektörüne sermaye olmakta, çoğunluğu Asyalı erkek ve kadın göçmenler köle ve seks ticaretine maruz kalmakta, ucuz kol gücü temin etmek için yabancı işçiler bazı durumlarda devletin “Teknik Eğitim Programı(TITP)” kılıfı altında zorla çalıştırılmaktadır”

ABD İçişleri Bakanlığı 2016 yılı İnsan Ticareti Raporu, sayfa 217

Muna Bangladeşliydi. Müslümandı. Ortadan biraz kısa boylu ve tıknaz yapılıydı. Sürekli gülümseyen sevimli bir hali vardı. Elinden sigarası düşmezdi. Bir de Kolombiyalı Juan Carlos ile beraber bol bol bira içerlerdi. Doğruluğu şüpheli ilginç hikayeleri vardı. Tıp okurken eğitimini yarıda bıraktığını, Rusya’ya gidip MIG pilotu olduğunu söylerdi. Savaş uçağı uçuran bir doktor adayının ne iş Japonya’da yüksek lisans yaptığını anlayamadığımız için uçma gene diye dalga geçerdik ama şaka kaldırırdı. Kampüsteki en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Aramızdaki din bağından daha çok bir Türkiye hayranıydı. Bangladeş, Pakistan, diğer Müslüman ülkeler yokluk, sefalet ve az gelişmişlik arasında sıkışmış kalmışlardı. Hindistan’daki Müslümanlar da hor gürülüyordu. Bir arkadaşımız vardı Reyhan adında o söylerdi, hor görülüyoruz derdi. Demokratik Türkiye Cumhuriyeti bu çocuklar için bir güneşti, umuttu. Hiç bir Müslüman devletin başaramadığını başarmış vatandaşlarını ümmet olmaktan çıkarıp birey yapabilmişti. Türkler özgürdü, gelişiyordu, sanayi kurmuştu, Müslüman ve ezilmiş ülkelerin içinde debelendikleri kısır döngüyü kırmış seviyesini, refahını, ve gelişmişliğini birinci sınıfa yükseltmişti. Çölde bir vahaydı. Keşke bir gün sizin gibi olabilsek derlerdi. Demeleri de normaldi zaten çünkü ne Bangladeş ne de Pakistan, ve hatta Malezya bile gıpta edilecek ülkeler değildi. Ne o zaman. Ne de bugün.

Bizler mezun olup iyi işler bulduk. Muna bir işe girdi ama onunki o kadar iyi değildi. Düzgün bir maaşı, sigortası yoktu. Oysa aşağı yukarı aynı eğitimi almıştık. Ayrımcılığa uğradı. Bana arada sırada anlatırdı işini. Sonra bir gün fenalaştı hastaneye kaldırıldı. Böbrek… Patronu geldi hasta yatağında biz seni çok seviyoruz ama sen artık bizle çalışma dedi. Bir miktar para verip başlarından attılar. Öyle hatırlıyorum. Ardından girdiği hiç bir iş kalıcı olamadı. Meslek sahibi gibi ihtimam görmedi. Karısı Filipinliydi. Bir gece klübünde konsomatrislik yaparken arkadaşımla tanışmıştı. Bizimki kızı kaçırdı. Japon mafyası (Yakuza) peşine düştü. Şanslıydı. Çünkü o bara okuldan üç arkadaş gitmişler üç Filipinli kaçırmışlardı. Adamlardan birisi Amerikalıydı. Herhalde o yüzden olacak mafya fazla kovalamadı. Köle gibi çalıştırdıkları kadınların pasaportlarına falan el koyarlar ama bir şekilde anlaştılar ve hatunları kurtardılar. Sonra da evlendiler. Hala Japonya’da. Arada sırada görüşüyoruz veya mesajlaşıyoruz. Hayata aynı iyimserlik ve umutla bakıyor.

Yabancıların Japonya’da uğradığı ayrımcılığı, ilk Muna ve karısı aracılığı ile görmüştüm. Sahipsiz insanlara neler olabileceğini anlamıştım.

Bir kaç ay önce blogun İletişim sayfası üzerinden Tokyo belediyesinde iş bulmak için yardım isteyen mesajlar aldım. Türk gazetelerinde Japonya 200 bin yabancı işçi alıyor diye haber çıkmıştı ya, bu fırsatı kovalamak istediler herhalde diye düşünmüştüm. Oysa haberin gerçekle alakası yoktu. Japon hükümetinin ülkedeki işgücü açığını yabancılar aracılığı ile kapatmak için bir takım politikalar geliştirdiği doğru, ama aktif olarak bir zamanlar Almanya’nın yaptığı gibi altyapısını hazırlayıp işçi daveti  yapmıyorlar. Göçmen meselesi zaten tamamen tabu, yani ulu orta konuşulan bir konu değil. Çalışmak için yabancıların eğitimlileri ve elitleri, yani en iyileri ile en profesyonelleri gelsin, biz onları kullanalım sonra da dönsünler istiyorlar. Bu madalyonun görünen yüzü.

Gerçekte ve sahada ise durum bambaşka bir şekilde gelişiyor. İşgücü açığı olan sektörlerdeki firmaların acil olarak vasıfsız ve ucuz eleman ihtiyaçları var. Üniversite mezunu meslek sahibi adam aramıyorlar. Boğaz tokluğuna çalışsın, kuvveti ve sağlığı yerinde olsun, sosyal güvenlik ve saire gibi uzun vadede maliyet yaratacak hakları olmasın istiyorlar. Bu durumda köle tacirleri gibi çalışan karanlık örgütler, simsarlar devreye giriyor. Mevcut ve ilan edilmiş politika uyarınca Japonya’da iş bulması mümkün olmayan vasıfsız işçiler “eğitim” veya “dil kursu” maskesi altında ülkeye sokuluyor, simsarlara borçlandırılıp pasaportlarına el koyulduktan sonra ağır ve sağlıksız işlerde ucuza çalıştırılıyorlar.

http://www.voanews.com/a/japan-foreign-workers-1-million/3695122.html

inşaat ve yıkım işlerinde daha çok Kürt kökenli olup Türkiye’den kaçarak Japonya’dan sığınma talep eden işçiler çalışıyor (kaynak: internet)

Yabancı İşçİler İlk kez bİr mİlyonu aştı

Japon Sağlık, Çalışma, ve Refah Bakanlığı’nın Ocak ayı sonunda yayınladığı verilere göre Japonya’da kayıtlı yabancı işçi sayısı geçen Ekim ayı itibarı bir milyon kişiyi aştı. Bu rakam yıllık %19.4 oranında bir artışa karşılık geliyor. Toplam işgücü içindeki payı %1.4. Burada yaşayan yabancı uyrukluların sayısı 2.3 milyon kişi kadar, yani toplam nüfusun %1.4’ü.

İngiltere, Almanya, Fransa, ABD, Kanada, Avusturalya gibi göçmen ve sığınmacı kabul eden gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında Japonya’nın kontrol edilmesi zor bir yabancı işçi sorunu yok. Buna rağmen ABD İçişleri Bakanlığı’nın dünyadaki insan ve köle ticaretini araştıran raporlarında Japonya, yabancıların kötü koşullar altında zorla çalıştırıldıkları, köle ticaretine, çocuk fuhuşuna karşı yeterli önlemleri almayan ve alamayan ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’nin de bulunduğu bu gurupta Uganda, Vietnam, Nijerya, Irak, Etopya, Mısır, Kenya, Zambia, Yunanistan, Endonezya, Kamboçya gibi ülkeler de var.

Japonya için bir “yüz karası” olması gereken bu durumun ardında ada toplumu olması nedeni ile yabancılara alışık olmamaları var. Bir de Japonya yaşanması zor bir ülke. Japonlar arasında da feodal yapıları andıran sınıf farkındalıkları var. Bu sosyolojik anlayış yabancıları da gelişmişlik düzeyine göre sınıflandırıyor. Japonya gibi bilim-teknoloji, sanat, ve siyasette gelişmiş ülkeler yukarı tabaka, öyle olmayanları ise aşağı tabaka olarak bilinç altında kategorize ediliyor.

Öte yandan ülkenin nüfusu hızla yaşlandığı için sanayi, tarım, hizmet sektörleri taze işçi bulmakta zorlanıyor. Japonya ihtiyaç duyulan işgücünü ucuza karşılamak istiyor ama bunun bedelini ABD, Almanya gibi bir göçmen politikası geliştirerek ödemek işine gelmiyor. Resmi politikaları “göçmen veya yabancı işçi almıyoruz” olsa da dil kursları, eğitim programları gibi masum kılıflar altında bu insanları köle tacirlerinin insafına terk eden bir uygulama var. Ben bunun ardında Japonların ada toplumu olmaları nedeniyle ayrımcılığın içselleşmesinin, ve kültürel olarak feodal yapı kodlarından kurtulamamalarının olduğunu düşünüyorum.

Geçenlerde Japon Adalet Bakanlığı’nın yaptırdığı bir anketin sonuçları açıklandı. Japonya’da yaşayan yabancıların en sık karşılaştığı ırk ayrımcılığının hangi alanlarda olduğunu bulmak için 18.500 kişiye sormuşlar. Sonuçlar bence buz dağının görünen yüzü. Yabancılara ev vermeme, iş vermeme, ırkçı sorular ve sözler, küçük görmeler sık verilen cevaplar arasında. Anket bu alanda yapılan ilk çalışma olması nedeniyle olumlu bir adım ama yabancıların ırk ayrımcılığına maruz kalmaması için resmi politika geliştirmek, ayrıca bir de halkı bilinçlendirmek gerek.

Son zamanlarda Çin ekonomik atılımlar yaptı. Artık eskisi gibi Çinliler ucuza çalışmak için gelmiyorlar. Ama Japon şirketleri yabancı vasıfsız işçileri köle gibi görmeyi sürdürüyor.  Koşulların kötülüğü nedeni ile bu tip işlere Çinliler bile rağbet göstermediği için daha çok Vietnam ve Nepal’den gelen yaşları 20-30 arasında değişen gençler istihdam ediliyor. Bu nedenle de Japonya’da yaşayan Nepallilerin sayısı son 10 yılda 7.5 kat, Vietnamlıların sayısı ise 5.5 kat artmış.

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

Tokyo’daki Kore Mahallesi Asyalı göçmenlerin ilk durağıdır. Okumak için burayı tıklayın

>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>

Bir fabrikada çökmüş anlatılanları dinleyen Asyalı işçiler

Japonya’nın kırsal bölgelerinde işgücü açığı öylesine kronik durumda ki bazı firmalar yabancı işçiler sayesinde ayakta kalabiliyorlar. Bunların bir kısmı aslında faaliyetlerini yıllar önce durdurmalıydı. Ekonomik olarak ticari fayda sağlayacağı dönemi geride bırakmış işletmeleri kast ediyorum. Katma değer yaratmıyorlar. Korumacı politikalar sayesinde (yüksek gümrük vergisi, pazara girememe) ayakta kalmışlar ama aslında ekonomik bir artı değerleri yok.

Japonya sanayisinin ve ekonomisinin yeniden yapılanma sürecini hep geciktirdi bu nedenle de ekonomik değeri düşük firmalar elenemedi. İşgücü açıklarının en şiddetli hissedildiği yerler de buraları. Yabancı işçilerin sayıları hızla artıyor. 2030 yılına kadar yabancı çalışan sayısı 3 milyon kişi daha artacak diye beklentiler var. Bence bu sayıya daha önce ulaşacaklardır ama Japonya’nın altyapısı hala hazır değil. Irk ayrımcılığının azaltılması ve “en alttakiler”‘in çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerek.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s