Japonya’nın inovasyon başarısı ve kaizen

1970li yılların ortalarıydı, Japon arabaları tek tük büyük şehirlerimizin sokalarında görülmeye başlamıştı. Daha çok Honda Civic vardı diye hatırlıyorum. Tozlu ve çukurlu yollarımızda en iyi arabalar bile eski gibi görünürdü o yıllarda. Bu durum Honda için de geçerliydi. Ne olduğunu bilmediğimiz bir markaydı zaten, hemen bozulurmuş, kırılırmış havası yayardı etrafa. Sanki tenekeden yapılmış da ilk yağmurda paslanırmış diye düşünürdük. Kalitede avrupa ve Amerika yapımı arabalarla eşit olabileceği aklımızın köşesine bile gelmezdi.

Japonya’ya öğrenci olarak ilk geldiğim yıl para sıkıntısı çektim. Burs ucu ucuna yetiyordu. Genç adamız çeşitli ihtiyaçlarımız oluyor. Yeni bir coğrafyadayız ve meraklıyız. Görmek öğrenmek, tecrübe etmek istiyoruz. Ek gelir gerek. Üniversitemiz, trenle 45 dakika uzaktaki Nagaoka kasabasında haftada bir İngilizce öğretmenliği yapacağım bir iş buldu. Üstelik ücreti de bayağı iyi. Burs olarak 100,000 yen alırdık. Dersler sayesinde ayda 40,000 ilave gelir sahibi olacaktık. Çok sevindim tabi. Benimle beraber bir diğer Türk öğrenciye de aynı işi ayarlamışlardı.

Her Çarşamba biz iki kafadar trene atlar, Nagaoka’da Nippon Seiki şirketinin fabrikasına gider, 4 saat İngilizce gramer ve konuşma öğretir sonra ücretimizi alır dönerdik. Cepteki paranın sıcaklığı tatlıydı. Tarifi zor bir güven verirdi. Ders çıkışları kendimize bir kıyak geçer, istasyonun yanındaki Kentucky Fried Chicken’a gider ziyafet çekerdik. Para mutluluk getirmez derler ya. Bu ek gelir bizi bayağı mutlu yapmıştı. Dünya elimizin altında gibi hissederdik.

Nippon Seiki Honda’ya yedek parça üreten bir şirketti. Dersler akşam vaktiydi. Elektrikten tasarruf etmek için fabrikanın girişindeki lambalar söndürülürdü. Sınıf olarak kullandığımız odalar yemekhanenin yanındaydı. Oradaki ışıklar yanardı. Bizim gittiğimiz akşamlarda farkederdim, bir sürü çalışan gece vakti olmasına karşın masalara oturmuş önlerinde kağıtlar dörlü beşli guruplar halinde toplantı yaparlardı. Yemekhanenin girişinde beyaz bir panoya “TQC” yazılmış olurdu. Bu başlığın altında ise o zamanlar henüz Japonca bilmediğim için ne dediğini anlamadığım bir liste olurdu.

“TQC”- Total Quality Control deyişini oluşturan kelimelerin baş harflerinden yapılmış bir kısaltma. Toplam kalite kontrolü olarak Türkçe’ye çevirebiliriz. O günlerde sık kullanılan bir terimdi. Okulda derslerde de okuyorduk. Daha sonraki yıllarda profesyonel hayatımda yoğunlukla ve titizlikle uygulayacağım bir anlayışa pratik hayatta ilk olarak Nippan Seiki fabrikasında tesadüfen rast gelmiştim. Bir yandan İngilizce öğretiyor bir yandan da öğrencilerimden bana TQC’yi öğretmelerini istiyordum.

TQC, her çalışanın yaptığı işi sürekli geliştirmesi ve mükemmelleştirmesi temeline dayanıyor. Yerini “Kaizen” kavramına bıraktı. Aslında “Kaizen” Japonca bir kelime, “iyileştirme” demek. Yani yapılan işin, verilen hizmetin, veya imal edilen ürünün sürekli daha iyi bir noktaya taşınması prensibine dayanıyor. Temeli TQC artık kavram olarak pek kullanılmıyor.

Çalışma hayatımda iş arkadaşlarımla (daha sonra elemanlarımla) beraber”Plan-Do-See-Action”, yani “Tasarla-Uygula-Gözlemle-Düzelt” yolu ile sürekli bir iyileştirme döngüsü kurduk. Bu döngü hayat felsefemiz olmuştu. Günün her dakikası aklımızın bir köşesinde yaptığımız işi daha mükemmel bir noktaya taşıma güdüsü ile yaşardık. Kimsede “ego” yani kişilik sorunu yoktu. En kıdemlimizi bile gerektiğinde eleştiriyor, aklımızdaki tüm soruları çekinmeden ortaya döküyor, hatalı olanlara hatalarını söylüyorduk. “Sen kim oluyorsun” cümlesi kullandığımız dilde yoktu.

Daha sonra Japonya’da yönetici olup da çoğunluğu Japon profesyonel bir ekibi idare etmeye başlayınca bu felsefeyi bir ileriki noktaya taşıdım. Japonlar iyileşme veya değişim olsun da ne olursa olsun anlayışı içindeydi. Ben “verimli iyileştirme” kavramını getirdim. Yaptığımız değişiklerin sadece bilimsel temellere, deneylere ve simülasyonlara dayanması yetmiyordu, verimi artırması da gerekmeliydi, ki sonuçları müşterilerimize anlatabilelim. Derdim şov yapmak, yapmış olmak için yapmak değil, hakiki anlamda bir ileriki noktaya en verimli şekilde ulaşmaktı.

Çabalarımızın sonucunu da aldık. Müşterilerimiz hızla arttı. Japonya’nın, dünyanın prestijli marka ve isimleri ile çalışmaya başladık. Büyüdük. Cesaretimiz sayesinde hiç tecrübemiz olmadığı alanlarda da iş aldık. Bunların altından da alnımızın akıyla kalktık. Hep bu Kaizen felsefesini kullandık. Başlangıçta kötü performans gösterdiğimiz zamanlar oldu, moralimizi bozmadık, yalan da söylemedik. Sorunları bulduk, üzerine gittik, çözdük ve iyileştirdik, içinde bulunduğumz şartlar altında mükemmel hale getirdik.

Kaizen Japonların genlerinde mi var

Geçenlerde, iki Japon meslektaşı ile beraber 2014 Nobel Fizik Ödülü’nü kazanan Profesör Shuji Nakamura ile inovasyonu konuşma tartışma fırsatım oldu. Kendisi mavi ışık LED’nin mucidi olarak biliniyor. Profesör Nakamura Japonya normlarına göre aykırı bir bilim adamı. Japon şirketleri, sınav odaklı eğitim sistemine karşı eskiden beri yaptığı eleştirilerle biliniyor.

Bir kaç yıl önce ABD vatandaşlığına geçen ve halen Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara kampüsünde program direktörlüğü yapan Profesör Nakamura Japonların dürüstlüğü, güvenilirliği ve mühendislik kültürünü övüyor ve şöyle diyerek Japonların namuslu oldukları için inovasyon yapabildiklerini savunuyor:

Japonlar dürüst insanlar, yalan söylemezler. Mesela bir teknik çizim yapıp sipariş versem ve bu cihazı tedarikçilerime göndersem, onlar da üç ayda yaparız deseler, o prototip üç ay sonunda gelir, kalitesinde hiç bir sorun yoktur. Ama Amerika’da hiç bir zaman bu siparişi üç ayda alamazsınız. 6 ay sürebilir. Geldiği zaman da çalışmaz. Çin’de de böyle. Japonya farklı. Bu nedenle Japonlar çok iyi ürünler imal edebiliyorlar”

Hoca, Japonlar dürüstler ve yalan söylemiyorlar bu nedenle iyiler diyor.

Ben üsteliyorum. O zaman kaizen gibi kavramlar Japonya dışında uygulanamaz mı diye soruyorum Doğruluyor. Kaizen iyi ama dürüst değilsen bir işe yaramaz diye ekliyor ve şöyle devam ediyor:

“Bu bir DNA meselesidir. Bu işi bir sistem olarak düşünün. Bir sistemde pek çok parça vardır. Japon şirketleri en iyi kalitedeki parçalardır. Bu denli mükemmel parçaları bir araya koyarak iyi bir sistem kurabilirsiniz. Bu nedenle orjinal ürünler ve inovasyon yapabilirsiniz. Japonya’nın diğer ülkelerin ilerisinde olmasının sebebi budur.”

Kaizen yapabilmek için işine fanatik derecede bağlı olmak gerekiyor. Ben de aynısını düşünüyorum. DNA’a gelince, kendi tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim, bu iş genlerden daha çok sistem işi. Tek kişilik kaizen, yani iyileştirme olmaz. Sistemin parçaları bu kavramı içselleştirmeli.

Profesör Nakamura ile olan bu söyleşinin tamamını (Türkiye’de inovasyonu da konuştuk) Japonya’daki Türk Ticaret ve Sanayi Odası’nın İlkbahar sayısında okuyabilirsiniz. Bir iki gün içinde web sitesine yüklenir. Adresi –>www.ttsoj.jp

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin, internet sansürlense de okuyabilin (bilgileriniz gizli tutulur)

Yorumlar

  1. Durmak yok Kaizen’e devam Erol. But useful change.. Iyi liderin taniminda da var bu. gerekli degisikligi, iyilestirmeyi dogru zamanda yapmak. Ilginc insanlar Japonlar. Cok ogrenecegimiz var onlardan.

    >

    • Selam Bahadır. Useful ve cesur Kaizen anahtar kelime. Kaizen felsefesi işyerinde karşılıklı güven gerektiriyor. Bazı Amerikan şirketlerinde yanlış soru soranı işten atıyorlar. Bizim Societe Generale’de Fransızlar, ki iyi mühendislerdi, Japonlarla bir arada toplantı yapıp eleştiri almaktan hoşlanmazlardı. Thomson Reuters ise bambaşka bir kültürdü. Türkiye’de bir fabrikada patron yerde gördüğü bir çöpü eğilip alırsa işçisi ona düşman olur, beni aşağılıyor diye (bunu bana bir iş sahibi söyledi, Japonlarla beraber fabrikasını gezip fikir alış verişinde bulunuyorduk) . öğreneceğimiz birinci şey mütevazi olmak, ve karşılıklı ve kalıcı güven tesis etmek olmalı bence.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s