DAEŞ(IŞİD) Japonya ile aramızda kırılma noktası olacak

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin, internet sansürlense de okuyabilin (bilgileriniz gizli tutulur).

Bu sabah 9 yaşındaki oğlum ile internet üzerinden konuştum. Bana ilk söylediği söz “İslam Devleti tarafından kaçırılmadın değil mi baba? Dikkat et” oldu!

Nereden çıktı şimdi bu? Okulda arkadaşlarına Türkiye’de olduğumu söylemiş. Onlar da “aman eyvah dikkat etsin” demişler. Bizim oğlan panik olmuş. Olay bu. Bu örnekten yola çıkarak Japonya’daki Türkiye imajının bu kadar gerilediğini söyleyebilir miyiz? Evet söyleyebiliriz. Türkiye, insanların DAEŞ (IŞİD) tarafından ulu orta kaçırıldığı bir yer olarak algılanıyor diyebiliriz.

Hepinizin 14 Şubat sevgililer günü kutlu olsun.

Karım 14 Şubat diye email ile çikolata fotoğrafı göndermiş. Sevgililer günü bir ABD ve Hıristiyan geleneği olarak bilinir. Pagan adeti olduğunu yazanlar da var  ( burayı tıklayın okuyun). Japonların dinle bir ilgisi yok ama hediye alıp vermeyi, küçük büyük kutlamalar yaparak hayatı renklendirmeyi seviyorlar. Noel’i, Sevgililer Günü’nü, Anneler Günü’nü, Babalar Günü’nü bol keseden kutluyorlar. Hatta Sevgililer Günü iki kere kutlanıyor. 14 Şubat’ta kadınlar erkeklere çikolata alıyor. Bir ay sonrası yani 14 Mart’da da erkekler hanımlara çikolata hediye ediyorlar buna da “Beyaz Gün” (White Day) diyorlar.

İki gündür gripten yatıyorum. Keyfim yoktu çikolata fotoğrafı aldım hoşuma gitti, biraz neşem yerine geldi. Bizimkileri aradım. Arada 7 saat fark var, Tokyo’da öğleden sonra 3. Evdeydiler. Konuştuk. Sonra oğlum geldi uçarak ve yukarıda yazdığım muhabbet oldu. Baba seni DAEŞ (IŞİD) kaçırmadı değil mi diye sordu ağlamaklı bir sesle.

Suriye’de kaçırılan ve vahşice katledilen iki Japon’un hakkında bu blogda 4 tane yazı yazdım (burayı tıklayarak okuyabilirsiniz). Rehine krizi boyunca Japonya bu olayla kaynadı, sabah akşam sürekli haber yapıldı. Japonlar öldürülmesi ise toplumsal bir travma yarattı. Başbakan Abe televizyon kameraları önünde ağlayarak bu vahşetin sorumluların eninde sonunda hesap vereceğine söz verdi. Bunlar olurken akademisyenler ve uzmanlar televizyonda veya sosyal medya (özellikle twitter)da Türkye’nin IŞİD ile düzenli bağlantıda olduğunu ve paralel hareket ettiğini ima ettiler. Cinayetler sonrasında ise Japonya Dış İşleri Bakanlığı Türkiye’nin Suriye sınırını tehlikeli ve hemen terkedilmesi gereken bölge ilan etti. İstanbul ve Güneydoğu’nun Kürt ağırlıklı bölgelerini de “dikkat edilmesi gereken” yerler sınıfına soktu.

Böyle bir damga yapışınca artık kimse o bölge tehlikeliymiş bu bölge eminmiş ayrımına girmez. Türkiye’nin tamamı sıradan bir Japon vatandaşının kafasında IŞİD’in sokalarda cirit attığı aklına göre adam kaçırdığı bir ülke imajına büründürür. Bizim mahalledeki insanlar sıradan Japonlar. Onların kafasında böyle bir imaj var ki bizim oğlana öyle söylemişler.

Türkiye Istatistik Kurumu’nun rakkamlarına göre 2013 yılında Türkiye’ye 170,000 Japon turist gelmiş. Bu olaylardan sonra ileriye yönelik ciddi rezervasyon iptalleri var diye duyuyorum.

Gene bu nedenden dolayı Japonya’dan Türkiye’ye yapılması planlanan önemli (türünün ilk örneği olacağı için büyük önem taşıyordu) ve büyük bir yatırımın da askıya alınmış veya ertelenmiş olduğu konusunda duyumlar aldım. IŞİD terörü ile beraber anılmaya başlayan bir ülkeye eleman göndermek yatırım yapmak istemiyorlarmış.

Japonya’da sıradan Japon’un sesi dinlenir. Kamuoyu caydırıcı bir silah olabiliyor. Bakın, 48 tane nükleer reaktörü var hiçbirisi çalışmıyor. Neden? Çünkü 11 Mart 2011 depremi akabinde Fukuşima Nükleer Santralinde oluşan sızıntı ve sonrasındaki skandallar zinciri halk arasında güvensizlik yarattı. Tüm reaktörleri kontrol için durdurdular. Sanayi lobisi durdurulan nükleer santrallerin yeniden faaliyete alınmasını istiyor ama hükümet kamuoyunun küçük bir tepkisinden bile çekiniyor.

Benzer şekilde şirketlerin içinde de kamuoyu var. Japon firmalarında da sıradan Japonlar çalışıyor. Bir tane müdür tüm şirketin politikasını değiştirebiliyor (Japon şirketlerini kim yönetiyor yazısı için burayı tıklayın). IŞİD’in Türkiye’de faal olduğu ve kafasına göre adam kaçırdığı algısı yerleşirse Türkiye’ye yaklaşımları da değişebilir.

İşin acıklı yanı, rehin alınan iki Japon’un Türkiye değil Suriye içlerinde, Rakka yakınlarında yakalanıp kaçırılmaları, son dört aydır Suriye ve Irak’ın çeşitli bölgelerinde rehin tutulmalarıydı. Tüm bu trajediye Türkiye’nin katkısı her iki kurbanın da Suriye’ye Türkiye sınırından geçmiş olması, ve rehinelerin pazarlığı esnasında değiş tokuşun gene Türkiye sınırında yapılmasının gündeme gelmesi.

Japonların dinle fazla bir ilgileri yok. Hıristiyan misyonerleri hep olmuş hala da varlar. Bir hayli de kilise göze çarpıyor ama hıristiyan nüfusun %1’den az olduğu söyleniyor yani yaklaşık 1 milyon kişi civarı kadar. Japonya’daki Müslümanların, yabancılar ve İslam dinini seçmiş Japonların sayısı hakkında kesin bilgim yok ama öğrenci ve geçici gelenler ile beraber en fazla 100,000 olduğu tahmin ediliyor. Bunun %20’si yani 20,000’i Japonya’da evlenip yerleşmişlerden oluşuyor.

Japonlar Müslümanlığa karşı empati ile yaklaşıyorlar, anlamaya çalışıyorlardı. IŞİD iki vatandaşını rehin alıp sonra da katledince bir tepki oluştu ve artık aynı empatiyi kolay kolay kuramayabilirler. Her şeyden önce medya, politikacı ve diğer aktörler bu terör örgütünü DAEŞ veya IŞİD olarak değil “İslam Devleti” olarak tanıtıyor, haber yapıyor. Medya güçlü bir aktör. “İslam” vahşet ve terör ile beraber akıllara yerleşiyor. Fransa Charlie Hebo katliamı ve bugün Danimarka’da yapılan saldırı ile bu imaj daha da keskinleşecektir. ABD’deki üç müslüman öğrencinin ulu orta öldürülmesi ise sıradan bir haber olarak verildi. Batı’daki planlı din düşmanlığı Japonya’da bilinçli veya dolaylı yer buluyor.

Bunun nedeni ise şu: Japonlar teknolojik, ekonomik ve sosyal gelişmelerini göz önüne alıp kendilerini dünyanın “elit” sınıfına sokuyorlar. Medeniyetler sınıfladırılmasında diğer elitlerle beraber olmak onlarla anılmak, aynı seviyede görünmek istiyorlar. ABD sevgisi, Almanya ve Avrupa hayranlığı bu meyildeki toplumu besliyor. Bu düşünce tarzı ne kadar doğru ne kadar yanlış bu ayrı bir konu. Ama benim gözlemlediğim kadarı ile ortadaki durum bu. Son iki yılda Türkiye bu elit sınıfa “uzaklardaki akraba” statüsünde dahil olmaya başlamıştı. Ama bu rüzgar dönebilir.

Muhafazakar bürokratlar ABD dışında bir müttefik ve dost istemiyor, Amerika ile olan ilişkilerin daha sıkılaştırılmasını ve Amerika’nın global sorunlarına ortak çözüm aranmasından yanalar çünkü aynı ABD Japonya için önemli bir ekonomik partner. ABD ekonomisinde iyileşme Japonya’nın lehine. Asya ekonomileri de toparlanıyor ve büyüme trendini sürdürüyor. Bu durumda Japonya için sorunlu orta doğu ve Türkiye ile uğraşmak yerine ezelden beri dost ve müttefik ABD ile daha da  kaynaşıp, Asya’da daha girilmemiş Endonezya, Hindistan, ve potansiyeli hala yüksek gözüken Vietnam ile Filipinler üzerinden Çin tehdidine karşı pozisyon almayı mantıklı ve gerçekçi görenlerin sayısı da artabilir. Böyle bir senaryo gerçekleşirse IŞİD ile anılan Türkiye ile haşır neşir olmayı gereksiz risk olarak görenlerin oranı yükselir.

Neler olur zaman gösterecek.

Yorumlar

  1. Cok dogru bir tesbit naalesef uzulerek xe olsa katildimi ifade ediyorum.ulkemizin imajinin giderek yerlerde surunmesi beni de cok uzuyor,gelecege yonelik endiselerim artiyor.gecmis donemde turkiye imajinin nisbeten daha iyi oldugu donemde japonyada gorev yaptigim icin kendimi sansli addediyorum.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s