Yaban ellerde hasta düşmek

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin (bilgileriniz gizli tutulur)

Bu satırları düşük bir moralle yazıyorum. Dilini, huyunu-suyunu bilmediğin yabancı bir ülkede yalnız başına hastalanmak moral bozucu bir şey.

Çok seyahat ederim ama bunların hemen hemen tamamı Türkiye’yedir. Orası da benim evim. Bir şey olunca, mesela hastalanınca kendimi yalnız veya çaresiz hissetmiyorum. Beni tanıyan arkadaşlarım var. Bu bağ yapay da olsa bir güvence veriyor. Ayrıca, hastaneye gidersem aynı dili konuşan birisine derdini anlatabilmek psikolojik bir rahatlık vesilesi.

Ama Filipinler öyle değil. Dediklerimin yarısını anlayabilen hemşireler, alışamadığım bir yemek… Hem Japonya’dan hem de Türkiye’den ırak olmak. Evden ayrıyken hastalanınca biraz da çaresiz hissediyor insan. Yıpratıcı duygular bunlar.

Filipinliler misafirperver, güler yüzlü ve yardımsever insanlar. Fakat insan hasta olunca ayrı bir ruh haline giriyor.

Başa dönüp neden bahsettiğimi, neler olduğunu anlatayım.


Türkiye’den sonra en fazla seyahat ettiğim ülke Filipinler’dir.  Bir dostumun (aynı zamanda iş ortağım da olur) düğününe katılmak için geçen Perşembe akşamı bu ülkenin başkenti Manila’ya geldim. Nikah töreni ve düğün partisi Cuma günüydü.

Filipinler’de adetmiş; erkekler tüm resmi davetlerde geleneksel bir giysi olan ve Barong adı verilen ham ipekten dokunmuş gömlek giyiyor. Cuma sabahı ev sahibi otelime benim giyeceğim Barong’u teslim etti. Giydik ve yola koyulduk.

Barong/umu giymiş otelimden çıkarken

Barong/umu giymiş otelimden çıkarken

Arabada gelirken davetliler arasında senatör Manny Pacquiao‘nun da olduğu söylenmişti. Doğal olarak heyecanlandım. “Pac Man” lakaplı Emmanuel Pacquiao dünya sıralamasının tepesindeki şampiyon bir boksör. Filipinler’in ücra bir köşesinde doğmuş, yoksulluğun lüks olarak tanımlanabileceği koşullarda büyümüş, parasızlıktan 12 yaşından okulu bırakıp boksa başlamış, annesi babası ayrılmış, ve bir gün 16 yaşında tek başına gemiye binip Manila’ya gelmiş. Ayağında ayakkabısı, ringe çıkarken düzgün eldiveni bile yoktu. Ve sonra bir efsane oldu. Tarihte 8 siklette dünya şampiyonluğu kazanmış ilk ve tek boksör. Dünyanın en fazla para kazanan ikinci sporcusu. WBA (Dünya Boks Birliği) tarafından bir kez onyılın, 5 kez kez de yılın boksörü seçilen şampiyon. Şimdi de politikacı ve senatoda. Başkan Duterte tarafından çok seviliyor ve geleceğin başkanı olacağı söyleniyor. Onunki tam bir Sinderella hikayesi. İngilizcesini burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.

Filipinler koyu katolik Hıristiyan bir ülke. Evlilikler kilisede yapılıyor. Arkadaşımınki de güzel bir kilisede 4 saat süren uzun bir törenle kıyıldı. Yaklaşık 350 davetli vardı. Damadın kuvvetli siyasi ve sosyal bağlantıları olduğu için evliliğin kutsanması bizzat piskopos tarafından icra edildi. Ardından da akşam üzeri lüks bir otele geçtik. Aileye ve yakınlarına ayrılan özel bir VIP odasında eğlenceleri izledik. Sonra da saatler ilerleyince ayrıldık. Hem yol yorgunluğu var hem de Manila trafiği falan. Törende pek çok senatör ve iş adamı da vardı. Başkan yardımcısı olacağı rivayet edilen Ferdinand “Bongbong” Marcos bunlardan biriydi. Kendisi devrik eski başkan Ferdinand Marcos’un oğludur. Oldukça renkli bir gündü.

Senatör Ferdinand "Bongbong" Marcos ile beraber

Senatör Ferdinand “Bongbong” Marcos ile beraber

Ertesi günü erkenden kalktım. Kahvaltı için yumurta haricinde benim normalde soframda olan hiç bir şey yoktu burada. Sabahları içine bol pekmez, greyfurt, badem ve ceviz katılmış yoğurt yerim. Ayrıca iki adet yumurta bir bardak da soya sütü alırım. Sonrasında da bol limon sıkılmış su içerim. Filipinler’de greyfurt yok, limon yok denecek kadar az, yoğurt taze değil ithal kötü Danone yoğurtu gibi bir şey. Pekmez zaten hak getire. Ceviz falan da yoktu. Sadece omlet, ve bol pirinç benim yiyebileceğim şeylerdi.

Öğlen Japonya’da yüksek lisansı beraber yaptığım bir sınıf arkadaşımla buluştum. Güzel bir yemek yedik. Hoş vakit geçirdik. Karısı da geldi. Onlarınki öğrenci evliliği. İkisi de benim dönemimden. Iggy Filipinli, karısı ise Tayland. Aramızdan 10 kadar arkadaşımız sınıf arkadaşları ile evlenmişlerdi.

Sınıf arkadaşlarımla

Sınıf arkadaşlarımla

Manila dünyada trafik sıkışıklığının en kötü olduğu 10.uncu metropoldür. Bir keresinde hatırlarım otelimden 10 km uzaklıktaki bir yere sabah saat 9’da yapılacak bir toplantı için 5:30 da yola çıkmış 8:40’da anca varabilmiştik.

Öğle yemeğini otelimden 15 km uzaklıkta Bonifacio Global City (BGC)’deki bir restoranda yemiştik. Buraları şehir keşmekeşinin içinde vaha gibi yerler. Hem yerleşim, hem iş, hem eğlence ve sosyal merkezleri var. Trafik sorunu böyle çözülmüş Manila’da. Mesela ofisiniz burada ise hemen yanı başındaki siteden ev alıyorsunuz veya kiralıyorsunuz. Okul, hastane, AVM, herşey aynı “vaha”nın içinde böylece şehrin keşmekeşi içine girme gereği de olmuyor. Renkli, eğlenceli ve güzel bir şehir Manila.

img_0715

Akşam içinse metropol merkezi sayılan ve BGC’den 6 km ilerdeki Makati bölgesinde Japonlar’a sözüm vardı. Arabaya binmektense bu mesafeyi yürüdüm. Makati’de yeşillik yok denecek kadar az, beton yığını.

BGC yeşilin bol olduğu bir yerleşim bölgesi

BGC yeşilin bol olduğu bir yerleşim bölgesi

BGC-Makati arası hoş bir yürüyüş

BGC-Makati yürüyüşden bir enstantane. Duvarın ardında BGC gökdelenleri

Akşam dönüşün de bir bölümünü yürüyerek bir bölümünü taksi ile yaptım. Toplam 33.000 adım yani yaklaşık 24 km yürümüşüm. Hava sıcak, arabaların egzoz gazları kirliydi. Belki de bu kadar yürümemem gerekirdi.

Sonraki sabah gene erkenden kalktım. Aynı kahvaltıyı yaptıktan sonra otelin çevresinde 10 km kadar bir yürüyüşe çıktım. Sanırım bu beni yordu çünkü yürüyüşümün ortalarında havanın ağır lağım koktuğu Manila’nın oldukça yoksul mahallelerinden geçtim. Öğleye doğru otele geri geldim. Uçağım akşam üzeri idi. Bavulumu toparladım. Yakındaki bir AVM’de pasta türünden hediyelik aldım. Bir top da dondurma yedim. Sonra da havaalanına gitmek için lobiye indim.

Ondan sonrası bir felaket.

Midemde hafif rahatsızlık olarak başlayan ağrılar krampa dönüştü. Ardından da hem bulantı hem tuvalete gitme isteği. Bir müddet sonra da paralize oldum. Kendimi tuvalete atıp olduğum yerde yığılıp kaldım.

Devamını detayla anlatmaya gerek yok. Otelin yakınlarındaki Asian Hospital & Medical Center hastanesinin acil servisine kaldırıldım. Titreme, kusma, ve ishal. Analizlerde bakteri bulmuşlar. Nereden girdi belli değil. Bir ihtimal dondurma olabilir çünkü o gün kahvaltı sonrası başka bir şey yemedim. Acaba havadaki kirlilikten olabilir mi diye düşündüm ama doktorlar ihtimal vermedi.

Uçağımı kaçırdım. Aslında bu kramplara uçak içinde yakalanmak da vardı. Otelden çıkarken olması belki de iyi oldu.

Tam yalnız da sayılmam. Her şey bir anda olunca yeni evlilere istemeden de olsa bir mesaj attım. Kardeşleri ilgilendi. Hatta bir tanesi gece yarısına doğru hastaneye de geldi. Ayrıca sınıf arkadaşım da bir hayli destek verdi. Bu mevsimde olurmuş bu tür hastalıklar. Kendisi de 10 gün önce aynı semptomlarla Singapur’da hastanelik olmuş.

Modern çağın olanakları sayesinde Türkiye ve Japonya ile iletişim içinde kaldım. Bu da ayrı bir güven duygusu veriyor. Yapay da olsa.

Şimdi iki gündür Manila’daki bu hastanedeyim. Tam techizatlı modern bir yapı. Hemşireler ve doktorlar ilgili ve yardim ediyorlar. 10 üzerinden 10 bir hastane. Masrafları da, kaçan uçak bileti dahil, seyahat sigortası karşılayacak. Yani durum o kadar da kötü değil. Ama ilk başta insan neye uğradığını anlayamıyor. Bir gün önce bomba gibisin bir gün sonra yerde kıvranıyorsun.

Asian Health & Medical Center hem modern hem de temiz ve düzenli bir hastane idi

Asian Health & Medical Center hem modern hem de temiz ve düzenli bir hastane idi

Bu derece zehirlenme olayı 32 yıl önce Bodrum’da başıma gelmişti. Hala unutamam. Hastaneye falan da gidememiştim. Bir pansiyon odasının köşesinde bol su içerek ve şeftali yiyerek iyileşmiştim. Gençlikten gelen kuvvet vardı. Daha sonra hatırladığım ikinci kötü episod Japonya’da yüksek lisans sırasındaydı. Rapor yazacağım diye günlerce uyumamış yememiştim. Zafiyet geçirdim. Acile kaldırdılar. 16 yıl önce Ingiltere’de ağır ateşlenmiştim. 4 yıl önce de İstanbul’da gıda zehirlenmesi geçirmiş acil servislik olmuştum.

Ben bu satırları bitirirken Ankara’da Rus büyükelçisinin suikastla öldürüldüğü haberi geldi. Bombalamalar, suikastlar; birinci dünya savaşı öncesi gibi ortalık. Ben nasıl olsa iyileşirim. Memleket ne zaman düzelecek? Türkiye’m ne zaman iyileşecek?

Yorumlar

  1. Erol bey gecmis olsun,Allah sifa versin Insallah,
    Saglikli bir sekilde Japonya’ya donun.
    Allah beterinden korusun.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s