Uyuşturucu ve porno: Japonya’nın kırmızı çizgileri
Tıklayın yazılar posta kutunuza gelsin(üyelik bilgileri gizli tutulur). Günün fotoğrafı yazının sonunda.
Bugün Toyota şirketinin üst düzey yöneticisi Julia Hump, kullandığı ilaçlardan birinde Japonya’da yasaklanmış madde bulunduğu için narkotik büro tarafından tutuklandı. Şu anda Toyota CEOsu bir basın toplantısı yaparak açıklamada bulunuyor. Julia Hump’ın bilmeden bu ilacı getirdiğine inandığını, kötü niyeti veya kanunları delme gibi bir amacı olmadığına inandığını söylüyor. Şirket organizasyonu içinde kendisine doğrudan raporlayan (yani yönetimde olan) Hump için “onlar benim çocuklarım gibidir, ve tıpkı çocuğu yaramazlık yapan baba gibi ben de çocuklarımın yaptıkları adına özür diliyorum” dedi.
Toyota gibi dünya devi bir şirketin yönetim kuruluda hiç yabancı ve hiç kadın yoktu. Bu hanım bu pozisyona iki ay önce atanmıştı ve ilk yabancı uyruklu (hem de kadın) üst düzey yönetici olma şerefine erişmişti. Ve başına bu geldi.
Japon medyasında çıkan haberler iyi değil. Bağımlılık yapan maddeleri içeren ilaçlar Julia Hump’a gönderilen kolilerde üzerinde “kolye” yazan bir poşetin içine gizlenmiş ve bu poşetler de kolilerin dibine yerleştirilmiş.
Şubat ayında da Carrie Russell adında bir kadın gene benzer bir sebepten tutuklanmış hapise atılmıştı.
Japonya’ya gelecek olanlara tavsiyem bu konuyu ciddiye alın, bilmediğiniz ve anlamadığınız ilaçlarınızı getirmeyin. Japon polisi affetmiyor.
Bu konu ile ilgili şöyle bir anım var. Traji-komik bir olay. Okuyun, kararı siz verin.
Bir gün şirketimin CEOsu telefon etti, “Bir gelebilir misin” diye odasına çağırdı. Gittim. Zaten ofislerimiz aynı katta. Odasına girdiğimde yüzünden düşen bin parçaydı. Kendisi uzun boyludur. Sima olarak tipik bir Japon gibi değildir. Ben onu Erdal İnönü’ye benzetirdim.
Karşılıklı oturduk. “Ciddi bir sorun çıktı” dedi. Ben acaba ne olabilir diye düşünmeye başladım. Fransızlarla birleşmemizin üzerinde 5 yıl kadar geçmişti. Şirkette büyük bir yönetim değişikliği olmuş, iki firmanın evlenmesini gerçekleştiren kadro tasfiye edilmişti. Ben de bir anlamda o çekirdek ekibin içindeydim ama bana dokunmamışlar, aksine görev ve sorumluluk alanımı genişletmişler, terfi de ettirmişlerdi. Şaka maka değil yönetim kuruluna girmiştim. Bu CEO benim “adamım” değildi ama aramızda bir sorun da yoktu. Gene de aklımdan şöyle bir “Acaba bir senaryo mu sahneye konuyor” düşüncesi geçti.
CEO endişeli gözlerini, “umurumda değil, ne söyleyeceksen söyle fazla vaktimi alma” diye bakan gözlerime dikti, ve kısık bir sesle konuşmaya başladı.
“Henry” dedi. Fransa’dan yeni gönderilen bir eleman vardı, adı bu değil tabi ben değiştirdim ama onun hakkında çağırmış olmalıydı beni.
“Ne olmuş ona” diye sordum.
“Nasıl bilirisin” diye bana geri sordu.
Bu elemanı Paris’den bizim finansal mühendislik ürünlerimizin başında bulunsun, merkezdeki matematiksel modelleri doğrudan Tokyo’da uyarlasın da her teklif verdiğimizde günlerce müzakere etmek zorunda kalmayalım diye istemiş ve getirtmiştim. Çünkü sorun şuydu. Paris’de yapılan modeller çoğu zaman yetersiz, bazen de yanlıştı. Zaten modelleri geliştirenlerin kayda değer bir piyasa tecrübesi de yoktu. Gerçek anlamda bir “borsa krizi” yaşamamış çocuklardı.
Yaptıkları modeller bilimsel açıdan doğruydular ama piyasa gerçeklerini yansıtmayan formülasyonlardı. Bu durumda teklif veremiyor, verdiğimiz zaman da Tokyo’da yaptığımız kendi matematik modellerimizi kullanıyorduk. Ama bu durumdan da Fransa tarafı hoşnut değildi. Kendileri dışında gelişmiş, anlamadıkları ve onaylamadıkları bir şeyin kullanılmasını riskli görüyorlardı.
Ben gerektiğinde kendi pozisyonumu ve gücümü kullanarak yaptığımız işleri Paris’te doğrudan en tepeden müdahale ettirerek kabul ettiriyordum ama bu yöntem uzun vadede sürdürülünebilir bir şey değildi çünkü sonuçta birleşmeye ve mesai arkadaşı olmaya uğraşıyorduk ki aynı şirkette çalışmanın bir anlamı olsun. Ve o şirketin kuralları vardı. Kendi yöntemlerimizi bir şekilde onlarınkilerle kaynaştırmak zorundaydık.
Sorunu eleman gönderterek çözmeyi umuyordum. Daha doğrusu bu fikri onların ortaya atmasını sağlattım. Gelen elemanın da Japonya’nın “gerçeklerini” anlamasını sağlayıp bir ortak noktada buluşacaktık.
Gönderilen elemanı şirketlerimizin birleşmesini müteakip dönemde Paris’e yaptığım onlarca ziyaretten tanıyordum. İyi niyetli, zeki, 24 yaşında genç bir çocuktu, ve 24 yaşındaki genç birisi nasıl olursa öyleydi. Yani aklı bir karış havadaydı ama verilen işi iyi yapıyor, gerektiğinde de uzun saatler çalışmaktan sakınmıyordu. Tokyo’ya gelmeye istekliydi ve bu isteğini belli ediyor bir hayli yanaşıyordu, saygılıydı da. Ticari kafası çok iyi çalışan Lübnanlı Yahudi patronu ile iyi bir muhabbetimiz vardı. Paris-Tokyo arasında sıkı ve verimli bir işbirliği olması konusunda istekli ve hemfikirdir.
Dikkatimi tekrardan CEO’ma verdim. Bana bu genç eleman “nasıl birisidir” diye sorumuştu.
“İyi çocuk bir şikayetim yok” dedim.
Bunun üzerine CEO konuya damardan girdi. “Polisten aradılar” dedi, ve devam etti : “Marihuana meselesi”.
Hemen bir parantez açıyorum. Japonya’da huzurlu yaşamak istiyorsanız iki şeyi yapmayacaksınız: 1. Alkollü araba kullanmayacaksınız 2. Uyuşturucuya bulaşmayacaksınız. Bu iki günah dışında her şeyi affettirebilirsiniz.
CEOnun bana anlattığına göre bu elemanın Fransa’dan gönderdiği eşyalarının arasında marihuana yaprağı, seks kasetleri, ve porno dergiler çıkmış. Pornografi sokmak da yasaktır Japonya’ya. Kızdım tabii. Salağa bak. Japonya’ya geliyorsun, beraberinde porno magazin getirmenin ne alemi var. Memleketin tamamı açık hava porno tiyatrosu burada.
Durum ciddi. Polis skandal olmasın diye oğlanı tutuklamamış anladığım kadarı ile. Sonuçta fon yöneten bir firmayız böyle bir şey açığa çıkarsa resmen batarız. Ama hemen o elemanın Fransaya geri gönderilmesi gerekiyor. Benim aklıma pek yatmadı. Uyuşturucu ağır suç. Japon polisi kimsenin gözünün yaşına bakmaz alır içeri bir daha da bırakmaz. Bu işi ardında başka bir şey var.
Çağırdım elemanı. “Ne iş” diye sordum. Velet korkmuş, pırsmış, dokunsan ağlayacak. Bu herhalde öğrencilik yıllarında olsa gerek bir ya da iki kere kullanmıştır diye düşünüyorum. Sonra da devamını getirmemiştir. Yoksa şirkete alınırken falan kontrollerde çıkardı. Japonya’da da her yıl zorunlu sağlık kontrolü var sonuçlarda gözükürdü.
Mesele şuymuş. Herifin evinde dekoratif bir marihuana yaprağı varmış camekan içinde. Hani şu “Acil durumlarda camı kırınız” diye yazan ve genelde içinde bir sigara olan çerçeveler vardır ya. İşte onlardan bir tane, ama sigara yok acil durumda kırılıp artık ne yapılacaksa bir marihuana yaprağı var (alttaki resim gibi bir şeydi belki de). Espirili ya da havalı bulmuş herhalde ki almış bir tane koymuş odasına. Sonra da Tokyo’ya gelirken bütün eşyaları ile beraber onu da göndertmiş. Ama çerçevenin içindeki gerçek mariuhana yaprağı. Gümrükte kontrol esnasında ortaya çıkıyor. Polisler savcılar devreye giriyor. Olay büyüyor. Bir de kolileri açınca ortaya cıbıl cıbıl porno dergileri saçılıyor. Kıyamadı herhalde ergen zamanlarından beri biriktirdiği koleksiyonuna.

Böyle bir şeydi herhalde (kaynak internet).
Ağzım açık kaldı. Öncelikle şirketin Japonya’ya ne girer ne girmez konusunda bir bilgilendirme yapmamasına şaşırdım. Sonra elemanın hangi akıla hizmet porno dergilerini ve kasetlerini Tokyo’ya göndermesine şaşırdım. Karşımdaki adam Fransanın en iyi üniversitesinden mezun kafası çalışan birisi. Ama belli ki zekası her alanda aynı derecede çalışmıyor.
Ortada bir kaçakçılık, art niyet veya uyuşturucu kullanma, satma durumu yok. Ama yasaklanmış maddeler konusunda taviz vermeyen nuh deyip de peygamber demeyen Japon narkotik polisinin eleman hakkında oluşturduğu bir intiba var. Tamam yaptığı aptalca bir şey ama ha fotoğrafını getirmiş ha böyle bir dekoratif malzeme diye bir sav ortaya sürülemiyor.
Kafama takılan sorunun, yani neden hemen çocuğu içeri almadıkları sorusunun cevabını buluyorum. Marihuana yaprağı çerçevelenmiş, açıkça belli ki aktif amaçlı getirtilmemiş. Polisler geçmişte kullanma olasılığı üzerinden spekülasyon yapıyor olabilirler.
Sorun bana intikal ettiği zaman aslında benim yapabileceğim bir şey yoktu. Polisler hemen geri gönderilmesini istemişlerdi veya bizimkiler öyle teklif etmişti. Bir süre ortalıkta gezindi. sonra Fransaya döndü. Personelden bir yazı aldık, geri gönderilme sebebini kendisine söylemeyin yoksa şirketi mahkemeye verebilir diye. Çok garipsedim. Demek ki bir suç unsuru yokmuş. Sonra da ayrıldı. Gitti rakip bir firmaya girdi. Ardından defalarca Tokyo’ya geldi. Eğer gerçekten uyuşturucu suçu olsaydı bir daha ömür boyu Japonya’ya giremezdi.
Japonya’da ilaç konusunda risk almayın, şirinlik yapmayın. Japonya’da iseniz alkollü araba kullanmayın, porno getirmeyin. Yoksa üzülürsünüz. Nokta.
Eve dönüş yolunda metroda beklerken gözüm tren saatlerini bildiren ışıklı panoda altyazı “危険なドラッグ、一度だけで人生を失うな” geçiyor. “Tehlikeli ilaçlardan uzak durun bir kereden bir şey olmaz deyip hayatınızı mahvetmeyin” gibi bir anlamı var. Acaba bu Toyota meselesinin bir sonucu mu? Hazır güncel haber herkesin ağzındayken hemen Yeşilay propogandası yapalım diye düşündüler herhalde.
Wall Street Journal hangi ilaçlar yasaklı diye güzel bir liste yayınlamış bağlantısı burada.
Günün Fotoğrafı- Tokyo “anlık” fotoğraflar (29 Haziran 2015)
Japonya’da çok sayıda iyi profesyonel ve amatör fotoğrafçı var. Kirara Okada onlardan bir tanesi. Fotoğraflarının yer aldığı bir sitede sanatçının Tokyo cadde ve trenlerinde çektiği enstantane pozlar var. Yazılar Japonca ama makale boyunca beş güzel fotoğraf koymuş. Alttaki ekran imajına tıklayarak fotoğraflarının bulunduğu siteye atlayabilirsiniz.