Memleket kokusu ve eski bir dostun gezi fotoğrafları

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin, internet sansürlense de okuyabilin (bilgileriniz gizli tutulur)

*Not: Yazının sonundaki Cafe de Cafes kısmı 11 Şubat 2016 tarihinde eklenmiştir.

Memlekete yaptığım seyahatlerin çekici yanlarından biri her İstanbul’a inişimde duyumsadığım İstanbul kokusudur. Rutubet, kurum, çöp, eskimiş toprak, ve deniz kokusu karışımı bir şeydir bu. Anılarımı canlandırdığı için olsa gerek severim. Doyamam.

Ankara’da ise kuru dağ havası keskindir. Islak çimlerden yayılan toprak kokusuyla karışık taze hava karşılar beni. Ankara’daki kokuyu ve tazelik duygusunu sevme nedenim sadece anıları canladırması değil, Tokyo’da sürekli yüksek nem altında, deniz seviyesinde denizsiz yaşamanın getirdiği kuru dağ havasına özlemdir herhalde.

Her ne ise sebebi, memlekete her indiğimde içimde bir huzur dalgası bu kokulara biner yayılır. Kendimi aşağıdaki fotoğraflardaki gibi hissederim.

Istanbul'da sabah vakti, ışıklar yükselirken

Istanbul’da sabah vakti, ışıklar yükselirken

Istanbul'da sabah

Istanbul’da sabah

———o———-

Eski bir dostla karşılaşma

Boş vakitlerimde Ankara Tunalı D&R’a gider kitaplar, dergiler arasında gezinir, yeni çıkan eserlere göz gezdirir, mürekkebi, hamuru kurumamış kağıtların içine burnumu gömer onları doya doya içime çekerim. Dün de, hem yeni çıkan – çok satan kitapları görmek, hem de  üniversiteden sınıf arkadaşım Bahadır Aksan’ın çıkardığı gezi fotoğraf albümünü almak için D&R’a gitmiştim. Kitapların arasında oyuncakçı dükkanına girmiş bir çocuk gibi gezinir, dergilerin son baskılarını incelerken bu eski dostum yanıbaşımda bitiverdi.

Tesadüfün bu kadarı ender olur. Bahadır’ı son 1.5 yıl kadar önce görmüştüm. O zaman üç eski ODTÜ’lü, ben Sinan ve Bahadır, buluşmuş Tunalı’da oturmuş birbirimizden, yaşamdan, yılların çabuk geçmesinden konuşmuştuk.

Ayaküstü kısaca ve hasretle sohbet ettik. Kitabı D&R’da yokmuş ama Kuğulu Park’ın yanıbaşındaki Dost Kitabevi’nde bulabilirmişim. Gittim aldım. Sonra beraberce Bülten sokak ile Güniz Sokak’ın kesiştiği köşede bir kafeye oturduk. Hemen kısaca bu mekan hakkında bilgi vermek isterim. İlk defa geliyorum. Sıradan bir kahveci değildi burası. Her sipariş tek tek damıtılarak, demleniyor. Ritüeli var. Yıllar önce Japonya’da Sendai’de böyle bir kahveci görmüştüm, kahvesini beğenmiştim. Ama bugüne kadar Türkiye’de rast gelmemiştim.

Espreso

Espreso

Bu kahvenin bir ritüeli var

Bu kahvenin bir ritüeli var

Kahvelerimizi alıp oturduk ve sohbete başladık. ODTÜ sadece iyi bir mühendis, bilim adamı yetiştirmez. Çok yönlü insan yaratır. Bu kapıdan 17 yaşında geçtiğinizde eğer içinizde bir yetenek veya istek varsa serpilir saçılır, kendinizi bulursunuz. Bu anlamda ODTÜ hepimizin hayatına dokunmuştur. Bahadır’ın da mühendislik yanı dışında sanatçı bir tarafı var. Bana kitabın hikayesini anlattı.

Kahve eşliğinde derin muhabbet

Kahve eşliğinde derin muhabbet

Gezmeyi hepimiz seviyoruz, gittiğimiz yerlerde fotoğraflar çekiyoruz hatıra amaçlı. Fotoğrafçı için bu çekilenler sırf gezi fotoğrafı olmamalı. Aynı zamanda estetik ve sanatsal yanı da olmalı. Bu amaçla yaklaşmış Bahadır gezi fotoğrafları fikrine. Bir gün iş için yaptığı Porto gezisinde şehirden etkilenmiş ve bir kitabını çıkarmak istemiş. İki seyahate 2500e yakın fotoğraf sığdırmış ve kitap projesini hayata geçirmiş.

Gezi fotoğraflarının mekandan bağımsız estetik bir yaı da olmalı

Gezi fotoğraflarının mekandan bağımsız estetik bir yaı da olmalı

Bahadır’ın mühendislik yanı fotoğraflarına da yansımış. Portekiz’deki hayata mimari çerçeveden bakmış. Sokalar, yapılar, yokuşlardaki detaylar. Normal ve eğik açılar. İnsanlar parke taşlar, teyzeler, amcalar. Ne kadar da çok Istanbul’a benziyor. Portekiz’in bu yanı bu ülkeyi ziyaret ettiğimde beni de etkilemişti. Yokuşları, yapıları ile Portekiz’in Türkiye’ye, Porto’nun da İstanbul ile olan benzerliğine şaşırmış, hayran kalmıştım. Fado müziği zaten bildiğimiz arabesk.

Bir Porto Sokağı, Istanbul'da Balat'dan bir enstantane de olabilirdi

Bir Porto Sokağı, Istanbul’da Balat’dan bir enstantane de olabilirdi

Bir Porto yokuşu

Bir Porto yokuşu

Portrelerin ve insan faktörünün az oluşu dikkatimi çekiyor. Genel bir çekingenliğim vardır girişken değilimdir bu durum eserlerime de yansımış diyor. Objelerine uzaktan bakmış, yakın temasa girmemiş, kişisel alanlarını işgal etmemiş.

Belli ki şehir konuşmuş fotoğrafçıya, ona hitab etmiş. Porto’nun bozulmamışlığını sevmiş. Kültürel mirasın olduğu gibi korunmuş olmasına, yosun tutmuş taş bina köşelerine tutulmuş.

En sevdiği fotoğrafının hangisi olduğunu soruyorum. Ummadığım bir cevap veriyor, “Çocukken annem kuaföre gittiğinde beni de götürürdü, işinin bitmesini beklerdim. O zamanlar aynalarda saç modeli fotoğrafları vardı. Porto sokaklarında bir kuaförün önünden geçerken  saç modeli fotoğrafları gördüm o günleri hatırlatıyor bu fotoğraf bana” dedi kendisi için en anlamlı fotoğrafı gösterirken.

Kuaför- Bahadır'ı alıp çocukluğuna götüren fotoğraf

Kuaför- Bahadır’ı alıp çocukluğuna götüren fotoğraf

Hepimiz için öyledir, evden, mekandan, zamandan uzakta iken bir koku, bir müzik, bir anı parçası alır bizi o tekrar tatmak istediğimiz güzel çocukluk günlerini hatırlatan boyuta götürür, kişisel bir bağ kurarız. Mutluluk da budur zaten.

Fotoğraflar Canon 5D Mark II ile çekilmiş. Lensler çoğunlukla 24-105, ayrıca 40-300 ve 12-24 kullanmış. Web sitesi http://www.bahadiraksan.com. Bahadır’ın fotoğraflarının bazılarını büyük baskı halinde duvarlarında sergilendiği Tunalı Hilmi Caddesi ile Bülten Sokağın kesiştiği köşede Elizinn Pastanesi’nin yadındaki Cafe des Cafes’de de görebilirsiniz. (parantez içinde yazıyorum. Cafe de Cafes’in olduğu mekan ilkokula başladığım yıllarda “Yavru ile Katip“filmlerindeki Yavru karakterini canlandıran Franco Franchi‘ye benzeyen bir tipin işlettiği kırtasiyeci idi. Daha sonra kapandı Manav Kemal oldu. Manav Kemal büyüdü Market Kemal oldu. Şimdi de Cafe de Cafes olarak galiba en sonunda kendini buldu)