Bu ülkede daha neler göreceğiz?

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin, internet sansürlense de okuyabilin (bilgileriniz gizli tutulur).

*Son 4 paragraf 17 Şubat günü eklenmiştir

Geçen Cumartesi akşam üzeri 6 gibi İstanbul Ataköy’de bir berberde saçlarımı kestiriyorum. Salonda 5 müşteri koltuğu var, 4’ü dolu. Müşterilere bakan berber ve çırakları meşguller, işi olmayan diğerleri sırtlarını duvara yaslanmış sessizce bekliyorlar. Makas sesleri, traş makinesi vızıltısına, su seslerine karışıyor. Arka planda televizyon açık sesini duyuyoruz. Tek bir olay var tüm kanallarda. Dükkandaki hava şöyle: haberleri veren spikerin sesi dışında ağır bir sessizlik hakim. Sıradan, alıştığımız berber muhabbetleri yok. Kimseler gülmüyor, şen şakalar da yok. Ortamda suçlu bir ciddiyet kol geziyor.

“Bu ülkede daha neler göreceğiz abi” diyor saçımı kesen berber, sıkıntılı bir nefes verirken dışarıya.

Gözümün bir ucu arka duvardaki televizyonun aynadaki yansımasında. Özgecan Aslan cinayetinin yeni ulaşıldığı belli olan detayları veriliyor.

Bir minibüse binmek, orada önce tacize uğramak, ardından tecavüze terörünü yaşamak, saldırgana karşı kendini korumaya çalışmak, buna kinlenen adam tarafından bıçaklanmak, ardından onca darbeye karşın hala hayatta olduğu için levye ile öldürülmek, sonra da … Sonrasını haberlerden hipnotize olmuş gibi dinlerken berber soruyordu, “bu ülkede daha neler göreceğiz abi?”

“Gördüklerimiz, göreceklerimizin habercisidir” diye düşünce geçiyor kafamdan.

Mesela şunları görmüştük: 2013 Eylül’ünde 22 yaşındaki iki Japon genç kıza Kapadokya’da saldıran, direnmeleri üzerine “kendinden geçip” kızları defalarca bıçaklayarak kurbanlardan Mai Kurihara’nın ölümüne sebebiyet veren, arkadaşını da öldü zannedip bir de bu iki cansız bedene tecavüz eden bir adam görmüştük.

Keza gene 2013’de İstanbul’da Sarai Sierra’da “kendinden geçen” bir adam tarafından öldürülmüştü. Katili ifadesinde “Öpmek istedim, direndi, kafasına taşla vurdum” demiş. Katil daha sonra Suriye’ye gidip muhalif saflarında Esad’a karşı savaşmıştı.

Özgecan cinayetin bazı detayları var ki dikkatimi çekiyor. Genç kız kendini savunmaya çalışmış, yanında taşıdığı göz yaşartıcı spreyi sıkmış, bunun üzerine saldırgan daha öfkelenmiş, kendinden geçip kinle bıçaklamaya başlamış.

Şöyle mi düşündü acaba Katil  “sen kim oluyorsun da bana karşı geliyorsun” diye mi hırslandı?

Kadını ikinci sınıf vatandaş, bir mal olarak sınıflandıran şımarık ve zorba anlayışın sonucudur bu. Kadınları yeri ve kullanım amacı belli bir eşya olarak bellerseniz eğer, fikirlerini, bedensel ve düşünsel bütünlüklerini, bireyselliklerini ve özgüvenlerini sergilediklerinde, kendilerini savunduklarında durumu kabul edemeyenler çıkar.

“Sen kim oluyorsun da kendini savunuyorsun” diye cinnet geçiren caniler türemeye başlar.

Mai Kurihara’yı katledip tecavüz eden adam da, beni öpmedi diye Sarai’ni başını taşla ezen adam da aynı kafanın ürünü.

Bu katiller sanki kadını pazardaki kavun gibi görüyor. Yoldan geçerken gözüne takılırsa, canın çekerse elle, kokla sonra satın al ye. Bunu metafor kullanıyorum ama böyle şartlandırılmış bir sürü var herhalde ki farklı bir tepki görünce kendinden geçiyor bıçağa, oduna, taşa sarılıyor.

Nereden geliyor bu cüret. Nasıl görüyorlar bu hakkı kendilerinde?

Kadına karşı şiddet ve taciz dünyanın her ülkesinde bir sorun. Ama bu gördüklerime göre Türkiye bu konuda IŞİD dışında herkesi aştı çünkü bu yapılanlar “kadına karşı şiddet” değil, bunlar “kadına karşı vahşet”.  Kadınıları malı gibi görüp öyle olmadığını anlayınca cinnet geçiren bir zihniyet her an patlamaya hazır canlı bomba gibi vahşet yapmaya hazır.

Böyle şuurunu kaybetmeye dünden hazır kaç kişi var aramızda?

Yüksek lisans öğrenicisiyken okulda Pakistanlı bir arkadaşımız vardı. Görünüşte dini-ahlaki bütün birisiydi ama sapığın tekiydi. Bir keresinde bizi misafir eden dost bir ailenin 13 yaşlarındaki kızları hakkında abuk sabuk konuşmuştu, ben de ondan sonra mesafe koymaya başlamıştım. Çevre köylerden bir çiftçinin karısını kaçırıp yurt odasına kapatmış ve kadını aylarca içerde kilitli tutmuş diye duydum. Mezun olduktan sonra doktorasını yaptı. Şimdi İslamabad’da bir yerde hocaymış.

2020 Olimpiyatı seçmeleri sürecinde Japon Olimpiyat Komitesi Başkanı Tsunekazu Takeda’nın Mayıs 2013’de katıldığı bir yemekli toplantıda bulunmuştum. Başkan Takeda Tokyo’nun güvenli bir şehir olduğunu belirtmiş, kadınların gece yarılarına kadar sokaklarda tek başlarına gezebildiğine gönderme yapmış, sabahlara kadar dışarıda kalsalar da hiç bir şey olmaz demişti.

Japonya kadın-erkek eşitliği alanında kendi standardları olan bir ülke. Doğulu olmaları nedeniyle sosyal ve ekonomik hayatta fırsat eşitliğinden bahsetmek zor. Kadının yeri belli, kariyer sahibi olanlar azınlıkta. Kadına yönelik taciz ve şiddete gelince: Buraya bir sürü istatistik verebilirim. Dileyen bu linki tıklayıp okusun. Ben 12 yıldır Tokyo’da yaşayan Müslüman bir Tatar kadının Facebook hesabından Türkçe paylaştığı şu sözlerini koyuyorum:

Japonya’da daha bir Japon erkeği bana yan gözle bakmış olmadı. Gece 12’de rahatlıkla elini sallayıp dönebilirsiniz. Türkiye’de, Rusya’da laf duymadığımız gün olmadı. Hep baskı Altın’da. Ben de ordaki kafaları kınıyorum, ve lanetliyorum!!!

Ne biçim iştir bu kardeşim? Bir yandan sık sık kadın başımızın tacı diye bir söylem duyacaksın, öte yandan tecavüz davalarında “cilve yaptı” “istekliydi” gibi ifadeler hafifletici neden olacak, kadını kapatıp ezmeye çalışan, beceremeyince de cinnet geçirip katleden, ardından tecavüz edip yakan adamlar kurtulacak aramızda etrafımızda serbestçe dolaşacak.

Ben bu vahşetin Türk kültüründe yer bulduğuna inanmıyorum. Bu kültürde erkekler kadınları korumak ister biliyoruz da, bırakın böyle koruma olmaz olsun. Ayrıca belli ki bu koruma muhabbeti sorunu çözmüyor, o zaman önce kadını eşit birey olarak görüp saygı göstermeyi öğrenmeyi, sonra da taciz, tecavüz, şiddet gibi olaylarda hafifletici neden faktörünü ortadan kaldırıp gereken cezayı vermeyi denesek?

Yıllar önceydi, nereden nasıl tanıdığımı şimdi unuttuğum birisi bana Trakya’daki bir ilimizi tanıtıyordu. Arabasının içindeydik. Konuşurken önümüzdeki pasajdan sarışın bir hanım çıktı kendisini bekleyen bir araca bindi. Mihmardarım başıyla hanımı işaret ederek “Bak bu karıyı buranın en büyük kuyumcusu oğluna 1 milyon başlık sayıp da aldı” dedi. Ardından da hem o hanımı, hem de onun gıyabında tüm Kadınları aşağılayan, ağır hakaret içeren bir cümle sarfetti.

Bu kafanın ve bu kafadakilerin toptan terapiye sokulması, değişmesi gerek. Sorunun temelinde çocukluktan kızsız ortamlarda kadının aşağılandığını görerek büyüyen erkekler var.

Bloğumu takip eden bir okurum bu yazımı okuduktan sonra şöyle bir mesaj göndermiş:

Son yazını okudum. Tarsus’da yaşanan korkunç olayı kaleme alan. Daha acı olan, bunun gibi korkunç olayların anası olan veya bu korkunç olayların tekrar edeceğinin ispatı olan göstergelere kimsenin bakmıyor olması. Dün akşam televizyonda (hangi kanal hatırlamıyorum) kısacık bir program vardı. Prof.Dr. Psikiyatrist bir kişi bir rehabilitasyon merkezi kurmuş. 11-12 yaş grubundan 170 kadar çocuk var burada ve bunlar son bir yıl içinde gelmişler. Hepsi cinsel istismara uğramışlar. Çocukların %25’i erkek. Sadece %14’ü ıssız/tenha bir yerde hiç bilmedikleri birisi tarafından istismar edilmiş, gerisi tanıdıkları tarafından, ne korkunç. Bekleriz ki Devlet bu çocukları istismar edenleri bulup tek tek hapishane veya akıl hastanelerine kapatsın.

Okuyucumun “korkunç olayların tekrar edeceğinin ispatı olan gösterge” dediği şu: Bu çocuklar rehabilitasyona alınanlar, bir de bilinmedikleri için alınmayanlar var. Onlar böyle bir travmanın tedavisini olamadan büyüyecekler ve bir kısmı, belki de çoğu, ileriki yıllarda potansiyel tecavüzcü olacak. Aramızda bir sürü bu durumda insan olabilir. Eğer devlet bu utanç verici ve aynı zamanda korkunç duruma son vermeyi gerçekten istiyorsa önce böyle çocuklar bugün koruma altına alınıp rehabilite edilmeli, aynı zamanda da memleketin erkekleri arasında vahşete meyilli olanları tespit etme ve onları da rehabilite etme kanallarını devreye sokmalı. Nüfusun yarısını psikiyartiste gönderin demiyorum ama en azından gitmek isteyenleri yüreklendirecek bir yöntem geliştirilmeli. Öyle dinimizde yok böyle şeyler gibi söylemlerle düzelecek bir sorun değil bu.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s