Tokyo’nun sahaflar caddesinde bir gezinti
“Eskiye itibar olsaydı bit pazarına nur yağardı”
Atasözü
İmparatorluk Sarayı’nın olduğu Marunouçi’ye 15 dakikalık yürüme mesafesindeki Jimboço semti sahafları ile meşhurdur. Ortasından geçen ünlü Yasukuni Bulvarı’nın iki yanında öbeklenip arka sokaklara doğru serpilen onlarca eski kitap satıcısı vardır. Buralarda tarih, hukuk, yazma, tasavvuf, ornitloloji (kuş bilimi), harb sanatı, manga, kartpostal gibi envai tür kitap, belge, ve çizimler satılır. Bu nedenle caddenin bu kesimini “Sahaflar Caddesi” diye adlandırmak da herhalde yanlış olmaz. Toei Şinjuku ve Tozai metro hatlarının durağı bulunur.
İlk bakışta sıradan bir Tokyo tablosu
Jimboço’lular buraya “Kitap Diyarı” diyorlar. Ama ilk başta sokak alelade bir Tokyo görüntüsü veriyor. Şinjuku’yu Sumida nehrine bağlayan Yasukuni Bulvarı’nda trafik her zaman yoğun. Kaldırımlarda yürüyen insanlar arasında kravatlı memurlar, yakındaki üniversitelerde okuyan öğrenciler, tek-tük göze çarpan liseliler, turistler, ve emekli görünümlü tipler var.
Cadde boyunca adım adım ilerleyince kitapçı sayısının normalden fazla olduğunu, restoran, kafe, butik gibi diğer işletmelerin ise sahaflar arasında kaybolduğunu farkediyoruz. İnsanları buraya çeken şey ikinci el, antika, değerli veya değersiz eskiler.

Jimboço Yasukuni caddesi enstantane
Semt esnafı sabah saat 10 gibi kutu kutu eski kitapları dükkanlarından çıkartıp kaldırıma veya tezgahların üstüne yığmaya başlar. Yoldan geçenler kısa aralıklarla durup sayfalar arasında ilgi çekici bir şeyler bulmaya çalışır. Hafta sonları “1 öde 3 al” gibi ucuz kampanyalar da var. Sahaflarda tarihi bir belge arayabilir, eski günlerde kaldığı için çoktan unutulmuş moda ve trendleri öğrenmek veya hatırlamak için geçmişin gündemine yolculuk da yapabilirsiniz.

Yolda tezgah üstü kitaplar

Binaların duvarları kitaplık olarak kullanılıyor
140 yıllık mazisi var
Japonya 1868 yılında Tanzimat ile tanışır. Meiji Restorasyonu denen bu siyasi dönüşüm Japon modernleşmesinin miladı olur. 200 yıllık bir tecrit döneminden sonra kapılarını dış dünyaya açan imparatorluk sanat ve bilimde çağı yakalamaya çalışmaktadır. Ülkede batılılaşma, aydınlanma ve yenilik rüzgarları esmektedir.
1877 yılında Meiji Restorasyonu 10uncu yılını bitirirken günümüzde “Gakuşikan” diye adlandırılan yerleşkede Tokyo Üniversitesi kurulur. Hitotsubaşi istikametinden yürüyerek Jimboço’ya gelirken önünden geçersiniz, sahaflar bölgesine 5 dakika mesafededir. Bugün diğer binaların arasında kaybolmaya yüz tutmuşsa da etkileyici bir yapıdır. Jinboço’da eski kitap ticareti de bu olaydan bir yıl sonra 1878 yıllında başlar.

Tokyo Üniversitesi’nin doğduğu bugün Gakushikan diye anılan bina.
Üniversitenin çevresi kısa zamanda “senmon gakko” denilen meslek okulları ile dolar. Meiji Üniversitesi’nin selefi olan Meiji Hukuk Okulu 1881 yılında açılıyor. 1878’de Hitotsubaşi, 1885’de Chuo üniversitesi gene meslek okulu olarak faaliyete geçerler. Biraz daha uzakta Waseda Üniversitesi 1882’de aynı statüde kuruluyor. Her üç kurum da 1920’de üniversiteye dönüşüyor.

Sahaflardan yürüme mesafesinde Meiji üniversitesi de var
Bir başka kayda değer ayrıntı da pek çok matbaa ve yayıncılık şirketinin burada faaliyet gösteriyor olması, ve mekan itibarı ile Jimboço’nun devlet erkanının konuşlandığı Otemaçi bölgesine yakınlığıdır.
Böylece semt, üniversite kütüphanelerini ve matbaaları kullanan öğrenci, akademisyen ve bürokrasinin sık sık uğradığı bir yer olur. Giderek kitap ticaretinin çekim noktası, yenilik ve özgürlük akımlarının merkezi durumuna da girmeye başlamış olmalı. 1890’ların ortalarından itibaren aydınlanma, okuma, modernleşme yanlılarının toplandığı bölge olarak adı geçiyor.
Iwanami Yayıncılık ve Natsume Soseki
Jimboço’nun sahaflar caddesi olarak yıldızının parlaması Iwanami Yayıncılık şirketinin 1913 yılında sahaf dükkanı açması ile başladı. Dönemin ve Japon edebiyatının önemli yazarlarında olan Natsume Soseki (portresi 1000 Japon Yen’i banknotunda da bulunur) bu yayınevi ile içli dışlıdır. Yazarın eserleri Iwanami’de satmaya başlayınca Soseki’yi okumak isteyenler Jimboço’ya akın ederler. Bir anda ardı ardına sahaf dükkanları açılmaya başlar. Dönemin haritalarından 1919 yılı itibarı ile 70’in üzerinde sahafın faaliyet gösterdiğini anlıyoruz.

Natsume Soseki (kaynak: Internet)
Işıltılı günler 1923 yılının 1 Eylül’ünde Japonya’yı vuran Büyük Kanto Depremi ile son bulur. Jimboço da Tokyo’nun diğer semtleri gibi yerle bir olur. 140 bine yakın insanın hayatını kaybettiği, 570 bin ev ve işyerinin yıkıldığı deprem sonrası çıkan yangınlarda ahşap binalar, kağıt belge ve kitaplar yanar. Geriye bir şey kalmaz.
Japon mucizesi gene kendini gösterir ve Jimboço bir yıl içinde yeniden inşa olur. Semtte kafeler de yaygınlaşmıştır. Avrupa ve Amerika’daki çağdaş popüler kültür akımının bir uzantısı olan bu kıraathaneler hararetli tartışmaların yapıldığı, yeni dostluk ve rekabet tohumlarının atıldığı mekanlardı herhalde.

Kitap ve kahve
İkinci Dünya Savaşı bir kesinti yaratmıştır mutlaka ama Jimboço sahafları savaş sonrası canlanırlar. Modernleşme başladığından beri 50 yıl geçmiş, okuma ve kültürel alışkanlıkları güçlü bir nesil yetişmiştir. Yayınevleri her yıl binlerce yeni kitaba milyonlarca basım yaparken kendi ikinci el piyasasını da oluşturmuş olmalılar.
Her çeşit yayın var
Birer birer girdiğim sahaflarda tonlarca kitap ve belge yerlere, raflara yığılmış. Dükkan görevlileri başını kaldırıp bakmıyorlar bile. Zaten çoğu, küçücük alanlarda kağıt sütunlarının ardında kaybolmuşlar. Bir gün satarız umudu ile sabırla nadide baskıları jelatinleyip muhafazaya alıyorlar .

Mühendislik ve mimarlık kitapları satan sahaf
Yerlerde gelişi güzel serpilmiş, raflarda birbirine yaslanmış kümeler arasında tanıdık başlıklar da görüyorum. Dünyayı değiştirmeye kalkan bir zamanların ateşli gençliğinin coşkuyla okuduğu Marx ve Engels’in 1800’li yıllarda basılmış bir tercümesi. Bir başka sahafta 1900’lü yılların başında Faşizm Japonyası deniz kuvvetlerinin harekat ve savaş planlarının halka tanıtıldığı mecmualar var.

Ortadaki eskimiş cilt Marx-Engels’in “Devrim ve Karşıdevrim” adlı yapıtının Japonca tercümesi
Karıştırdığım yayınlarda bir nokta dikkatimi çekiyor. Önceki sahipleri kitap ve dergileri temiz tutmuşlar, satır altlarında çizgi yok, sayfa kenarlarına notlar alınmamış, değişik renkteki kalemlerle soru, ünlem işaretleri falan düşülmemiş. Sadece okumuşlar ve daha sonra buraya getirmişler.
Sahaflarda alıcı bekleyen kitapların çoğunluğu 1950-1960’larda basılmış. Bugünün 50-60 yaş aralığındaki nüfusa hitap ediyor olmalılar. O günlerin Japonya’sında savaştan mağlup çıkmanın ezikliği atılıyor, ekonomik kalkınma ucundan görülmüş, Olimpiyatlar Tokyo’da yapılacak. Amerikan yönetiminin empoze ettiği geniş bir özgürlük atmosferi havaya hakim. Başkent yaralarını sarmış genlerindeki merak ve öğrenme tutkusu ile dünyayı takip etmeye devam etmiş.

Life dergisi eski sayıları

Yıllar öncesinden bir Miki Fare, Fransızca

İngilizce orijinal Amerikan çizgi romanları, Süpermen falan da var

1930’lu yılların “Lonely Planet”leri yani seyahatnameleri

Bu sahafta Türk ve islam araştırmaları, Süryani diyalekti gibi kitaplar da vardı
Yayınların çeşitliliği de dikkatimi çekiyor. Sadece bilimsel veya edebi eserler değil, Japonya’yı ziyaret eden yabancı müzik topluluklarının programları, sinema hikayeleri, pornografik yayınlar, ibadet-maneviyat ile ilgili yayınlar, ve günlük yaşamda faydalı bir bilgileri aktaran içerikler var.

üst üste yığılmış kitaplar etiketler ile ayrılmış

Eski sinema hatıraları

Eski pornografi satan yerler de çoktu
Sahaflar caddesini bilen bir tanıdığım “bu kitaplar eski diye ulvi şeyler değiller, eski zamanlarda çiftçilik nasıl yapılır, aletler nasıl kullanılır onu anlatan kitaplardan çok var” diyor. Bir başkası muhabbete dalıyor ve destekliyor “doğru burada mesela ev temizliği nasıl yapılır diye bile kitap var, Türkiye’de bunu yani kimse yazmaz, yazsa da alan kişi çıkmaz”.
Bu izlenimleri aktardığım karım “hergün yapıldığı için herkesin bildiği varsayılan ve kanıksanmış gibi görünen işlerin nasıl yapıldığını bilmeyip okumak isteyen o kadar çok kişi var ki, normal” diye yorumda bulunuyor.
Bu durumu en iyi anlayabileceklerden biri de benim. Gençliğimin yazarları arasında kendini okutmayı düşünen çok fazla yoktu. Sanki herkes Jean Paul Sartre gibi yazmak mecburiyetindeydi. Zorlanırdık. Diyalogların fazla olmadığı, cümlelerin uzatılıp esnetildiği kitapları anlayacağım diye çok ızdırap çekmişimdir. Kitap okumak entellektüel olmak demekti ki bu hem önemliydi hem de karşı cins ile iletişim kurmak için gerekli bir şeydi. Sevdiğim kıza hava atmak için kitap okumadım ama ne dediğini söylemeyi beceremeyen yazarları anlayayım diye bayağı başım ağrımıştır.
Hatırlarım bir gün, 16-17 yaşlarındayım, aynı kıza yazıldığım bir arkadaşım, odasında tavana kadar uzanmış kütüphanesini gösterip “sevgi ve aşk yoktur emek vardır, sen O’nun için emek verdin mi, bu kadar kitap okudun mu?” diye bir soru sormuştu. Gösterdiği yayınlar arasında ağır kitaplar da vardı. Allah bilir O da okumamış ama püf noktalarını ezberlemişti. Ergenlik sinirimle “okumadım ama yaşadım, seninle farkımız da bu zaten sen okuyorsun bense bir fiil senin okuduklarını pratikte yaşıyorum” gibi bir şey söylemiştim. Biz böyle hırlaşıp rekabet ederken o kız gitti bir başkasına kaçtı zaten.
Jimboço pırıltılı günlerini arıyor

sokakta okuyanlar
Girdiğim sahaflardan bir tanesi tavana 50 yıllık tarihini özetleyen fotoğraflar asmış. Ocak 2015’de kepenkleri kapatıyoruz diyor tezgahtaki kadın. Ekonomik koşulların dayatması. Artık eski kitapla bu iş olmuyor, tekerlek dönmüyormuş. Mangaya rağbet var, öyle bir dükkan açılacak diyor.

Hayvan ve bitki türleri hakkındaki kitapların sahafı. Türkiye’deki kuş türlerini anlatan kitap da buldum
Oysa sıcak bir havası var bu sahafın. Çocuk kitapları ve eski çizgi romanlar çoğunlukta. Kayınvalidem bunları okuyarak büyüdü herhalde diye düşünüyorum. Raflarda Sherlock Holmes türü polisiyelerin Japonca tercümeleri de var. Fotoğraflarını çekerken arkamdan bir ses “bunlara ilgi var mı” diye soruyor. Dönüyorum. Karşımda gülümseyen adam 40 yaşlarında. Kasayı bekliyor.

Eski çocuklar bunlarla büyümüş (eski yazı sagdan sola okunur)

Polisiye romanlar (Sherlock Holms, Dr Jeykll ve Mr. Hydes) bunlar da sagdan sola okunuyor
Soruya soru ile cevap veriyorum. En fazla manga’mı satılıyor? Bakıcısı çokmuş ama alıcısı pek yokmuş. Dükkanı neden kapatıyorsunuz diye irdeliyorum. Internete yenilmişler. Artık eski kitabı satmak isteyen buraya gelmek zorunda değil diyor. Koy Amazon veya Yahoo’da açık attırmaya zahmetsiz al-sat. Bizim gibi mal tutmak zorunluluğu yok. Kiralar da pahalı, geçinemiyoruz.

“Artık kimse sahaflarda kitap almıyor” diyor kasadaki adam
Jimbocho kabuk değiştiriyor
Bölge döneme ve teknolojiye ayak uydurmak zorunda. Köşe bucak yeni yerler açılmış. Al kitabını söyle kahveni kurul koltuğuna oku hikayeni. Veya yoruldunsa gir bi kırtasiyeciye yeni eşya kokusunu doya doya içine çek. Toz, küf, dağınıklık yok.

Yeni kitapların satıldığı bir kitapçı
Sonra karış kalabalığa. Mevsim zaten Noel mevsimi. Havada kış soğuğu, sokaklarda sıcacık Noel şarkıları, dükkanlarda ışıklı süslemeler var. Yüzyıllık kitapların arasında mevsimin ruhuna uygun “Fındıkkıran” bale gösterilerinin, noel konserlerinin posterleri asılmış. Japonların “o senin kültürün bu benim adabım” gibi bir sorunları yok. Muhafazakarlık sadece geçmişe takılı kalmak, koyu bir tutuculuk, husumet ve nefret sergilemek değil. Aydınlanma ile beraber batı kültürünü iliklerinin son damlasına kadar içselleştirip benimsemişler.

Dükkanlarda Noel heyecanı vardı

Sevimli tavşan ve arkadaşları

Noel baba süslemeleri
Hava kararıyor. Dönüş yolundayım. Sahaflar Japon modernleşmesinin yaşayan şahidi. Kudanşita, Kanda, Oçanomizu, Hitotsubaşi ile dört bir yandan tarihi semtler ile çevrelenmiş, dün ile yarının kesiştiği, öz ve yabancı kültürlerle barışık olmanın getirdiği tarifsiz huzuru sağlayan yolculuğunun anlatıldığı bir alacakaranlık kuşağı.
(not: Bu yazı Haziran-Aralık 2014 arasındaki 6 aylık sürede alınan notlarla yazılmıştır, fotoğrafların tamamına yakını geçen Pazar günü çekildi)
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Tokyo’nu kütüphanelerini anlattığım yazım için burayı —-> Tıklayın
<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

Jinbocho sahaf haritası
harika bir sunum , tsk,ler
Harika bir yazı! diğerleri gibi.
Sizi yeni tekip etmeye başladım, fakat yazılarınıza bayıldım.Kitapları görünce çok heyecanlanan biriyim ve kitap okumayı çok seviyorum.Ayrıca manga’da okuyan biriyim.Bu yüzden bu yazınız beni heyecandan öldürdü.Japonya’da böyle bir yer olması,mühteşem bir şey!Kesinlikle gidip görmem gerek bir yer 🙂
Selamlar, Manga seviyorsanız bir de Manga müzesi var. Umarım bir gün hepsini görme ve bol bol tadını Çıkarma fırsatınız olur.