Japonya ile ilişkilerin geçmişi neye işaret ediyor
Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 90. yılı. Türkler ile Japonlar arasındaki bilinen ilk bağlantı ise 127 yıl önce 1887’de bir Japon savaş gemisinin Istanbul ziyareti ile olmuştu.
Bunun ardından Osmanlı, iade-i ziyaret amacı ile 1890 yılında meşhur Ertuğrul Firkateyni’ni Yokohama’ya gönderiyor. Bu ziyareti araştıran bir Amerikalı gazetecinin “her şey son ana kadar Banzai (kutlu bir durumu anlatan Japonca sözcük) idi ama …” diye tanımladığı bu girişim dönüş yolunda çıkan fırtınada gemimizin Kushimoto kıyılarındaki kayalıklarda batması ile trajediye dönüşüyor. 587 denizci ve subayımız şehid oluyor. Sadece 69 askerimiz kurtuluyor. Yoksul yerel halkın kazazedelere gösterdiği yakınlık ve ettiği yardımlar birbirine uzak ve yabacı iki ülke arasındaki dostluk tohumlarını da atıyor.
Japonya-Türkiye arasında 1887 yılı öncesinde kültürel veya ticari alış-verişin olduğunu belgeleyen bir kayıt yok. İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya ABD yönetimi ve güdümü altında olduğu için Türkiye ile ilişkiler serbestçe gelişemiyor. Sadece Japon malları dünyanın diğer ülkelerine olduğu gibi Türkiye’ye de giriyor.
Daha sonra 2000’li yılların ortalarından itibaren başlayan bir kıpırtı var. Son iki yıldır ise ses ve hareket çok. Ancak ticari denge eskiden beri olduğu gibi hala bizim aleyhimize bozuk. Japonya’dan ithal ettiğimiz 3 küsur milyar dolara karşın ihracatımız 400 milyon dolara bile zor ulaşıyor. Yatırımlarda ise dünya sathında Japon sermayesinin 250’de birini ancak çekebiliyoruz.
Avrupa – Japonya ilişkileri 400 yıl öncesine dayanıyor. Kısaca şöyle:
Japonya-Portekiz: 1543 yılında yani 471 yıl önce gelmişler. Portekiz’den Japonya’ya geçen kültürel varlıklar arasında meşhur “Japon” yemeği tempura vardır. Ayrıca Japonca teşekkür ederim anlamında olan “Arigato” kelimesinin Portekizce teşekkür olan “obrigado” dan uyarlandığı rivayet edilir. Bunun dışından günlük hayatta sürekli kullanılan pek çok Japonca kelimenin kökeni Portekizce.

Portekiz kafilesinin Japonya’ya gelişini anlatan panel resim(kaynak portekiz büyükelçiliği web sitesi)
Japonya-Hollanda: 27 Haziran 1598 yılında Rotterdam’dan 5 gemi yola çıkar. 19 Nisan 1600 yılında sadece bir tanesi “Liefde” gemisi Oita açıklarına varır. Hollanda Japonya arasındaki bilinen ilk ilişki böylece 414 yıl önce başlar. Bu ülke ticaret ve finans dallarında Japonya ile derin ve sağlam ilişkiler kurar. Japonya limanlarına yükleme ve ticaret yapma yetikisine ilk olarak Hollandalılar sahip olur.
Japonya’da “sakoku-jidai/tecrit dönemi” adı verilen ve 1641-1853 arasında ülkenin sınırlarını kapatarak dünyanın geri kalan kısmı ile olan ticari, diplomatik, kültürel ve tüm diğer ilişkilerini dondurduğu 200 yıllık süre boyunca Japonya’da ticaret yapma ayrıcalığı sadece Hollanda ile Çin’e bahşedilmişti. Hollanda Japonya’nın modernleşme sürecine de önemli katkılar yapmıştır.
Japonya-İngiltere: İlişkiler 1613’de başladı. Geçen yıl 400. yılını kutladılar. İngiltere’nin Japonya üzerindeki siyasi, kültürel ve ekonomik etkisi diğer Avrupa ülkelerinde daha fazla. Modernleşme ile Hanedan ailesi üyeleri İngiltere üniversitelerinde, yani Oxford ve Cambridge’de eğitim görmeye başladılar. Şimdiki Veliaht Prens’de hem Oxford hem de Cambridge’de okumuştur. Bu konu ile ilgili bir de yazı yazmıştım. Burayı –> tıklayarak ulaşabilirsiniz. İngiliz aristokrat kültürünün izlerini Tokyo’da ve diğer şehirlerde görmek mümkün.
Diğer avrupa ülkelerinden Fransa 1615, Ispanya 1613 yılında ilk ilişkileri kurmuş. Almanya ile olan ilişkiler ise yenidir. 1860 yılında başlamış. Buna karşın ağır sanayi, makina sanayi alanlarında Japonya, Almanya ile kendisini özdeşleştirir.
ABD-Japonya: Diplomatik ilişkiler 1858 yılında “zorla” kurulur. Yukarıda da yazdığım gibi 1858 öncesi Japonya kendini dünyadan tecrit etmiştir. Sadece Hollanda ve Çin, belirli limanlar üzerinden ve kontrol altında olmak kaydı ile ticaret yapabilmektedir. Bunun dışında yabancıların Japonya’ya girmesi veya mal alıp satması yasaklanmıştı. Bu durum kendine kömür havzası, liman, ve ticari pazar arayan Amerika’nın hoşuna gitmedi. Amiral Perry komutasındaki Amerikan donanması önce güzellikle sonra da zorla Japonya’dan Tecrit’i bitirmesini istedi. Hatta Perry’nin gemileri Tokyo kıyılarını bomabaladı diye bir rivayet vardır. Sonuçta Japonya bu güç gösterisi karşısında geri adım attı ve 200 yıllık tecrit politikalarına son verdi. Amerika’ya da ticaret ve siyaset alanlarında imtiyazlar verildi.

Perry’nin gemilerinin gelişini tasvir eden gravür
1854 yılında gelen bu gemiler Japonca’da “Kara Gemi” diye adlandırılır.
ABD ile Japonya arasındaki ilişkiler iki ülkenin de emperyalist politikaları nedeni ile çekişme ile geçti. İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’yı işgal eden ABD general McArthur yönetiminde ülkeyi yeniden yapıladı ve inşa etti. Anayasa’dan toprak reformuna, kadın-erkek ilişkilerinden, ticaret hukukuna kadar her şeyini değiştirdiler. Bu nedenle bugün Japonya’nın en büyük müttefiki ABD’dir.

General McArthur’un Japonya ile ABD arasındaki teslimiyet anlaşmasını imzaladığı gün çekilen imzalı fotoğrafı (orjinali FCCJ Tokyo’dadır, Erol Emed)
Japonya’nın bugün yaptığı siyasi, ekonomik, kültürel tercihleri anlamak için geçmişi ana hatları ile bilmek, sokak aralarında, sosyal ve özel hayatta, evlerdeki sofralarda yenen yemeklerden, televizyondaki reklamlara kadar Japon günlük yaşamına girmiş gelenek ve davranışlardaki iz düşümlerini farketmek ve analiz etmek gerek.
Türk ve Japon kültürlerinin farklı olduğu alanlar çok. İki ülke arasındaki bozuk ticari dengeye bakarak iş yapmanın genelde zor bir ülke olduğunu da söyleyebiliriz. Satacak malımız veya Japonya’da olmayan teknolojimiz varsa sorun yok. Bizden alacağı ürünü başka yerden de bulabiliyor teknolojisini de kendi geliştirebiliyorsa sorun var.
Avrupa ile ilk ilişkiler 471 yıl önce kurulmuş. ABD ile çekişmeli de olsa sıkı sıkıya bağlı bir 160 yıl var. Asya ile bin yıllık geçmişleri mevcut.
Bu nedenle 2009 ortalarına doğru başlayan ve Yunanistan’ın 2010 yılında batması ile şiddetlenen Avrupa krizinde bile -ki Avro’nun çökeceği Avrupa’nın dağılacağı en yetkili ağızlardan bile dile getirilir olmuştu- Japonlar bu kıtaya büyük yatırımlar yaptılar. Örneğin 2011 yılında Takeda ilaç şirketi 13 milyar dolara İsviçre’li Nycomed’i aldı. Teknolojisine sahip olmak istedi. Gene krizin zirve yaptığı Avrupa’nın darmadağan olduğu aynı 2011 yılında Mitsubishi 4.7 milyar dolara Ingiliz Anglo-Amerikan’ı satın aldı. Terumo 2.5 milyar dolara Isveçli Caridian’ı, Toshiba 2.1 milyar dolara İsviçreli Landis+Gyr’ı, Ito-chu 1 milyar dolara Fransız Kwik-Fit’ı, Marubeni 600 milyon dolara Danimarkalı Maersk’i, JT 550 milyon dolarak Belçikalı gıda üreticisi Gryson’u, ve daha bir sürü diğer Japon şirketleri yüzlerce, milyarlarca dolar fiyatlar ile battı-batıyor denen Avrupa’dan (ve tabii ABD’den) şirket satın aldılar.
Türkiye’ye girmek için ise satın aldıkları Avrupalı üreticilerin temsilci veya distribütörlük kanallarını kullandılar. Örneğin inşaat malzemesi üreticisi LIXIL’in 4.7 milyar dolarlık İngiliz Grohe’yi satın alması LIXIL’e Türkiye pazarını da açmıştır.
Türkiye 2010’da %9, 2011’de ise %8.8 büyümüştü, Avrupa mali kriz içindeydi, kredi notu düşüyor parçalanacağı herkes tarafından konuşuluyor, Euro sonrası senaryolar yapılıyordu. Gene de Japonlar yatırım tercihlerini Türkiye’den yana kullanmadılar. 2012’de 80 milyar dolar, 2011 yılında 65 milyar dolarlık yurtdışı global M&A (şirket satın alması) yaptılar. 2011’de Aifel’in Daikin’e 260 milyona satışı ile Bento’nun 100 milyon dolara Nitto Denko’nun olması Türkiye ile ilgili en göze batan işlemlerdir ve genel toplamın büyüklüğü karşısında küçük bir damla olarak kalır.
Demek ki sadece makro büyüme rakamları yetmiyor. Japon şirketleri bir bireyleri milyarlarca doları ABD ve Avrupa’ya akıtıyor çünkü bu coğrafyalar refah içinde demokratik ülkeler. Teknolojileri var.
Konu sadece ekonomik büyüme olunca yani makro düzeyinde ele alınınca kaç tane boğaz var, yani nüfus ve genç nüfus kıstası ile bankadaki hesabı yani ne kadar parası var kriterleri öne çıkar. Nüfus alanında milyar nüfuslu Çin ve Hindistan’ın potansiyeliye ulaşmak zor. Ayrıca bu aralar Japon şirketlerinin en fazla dikkat ettiği ve yatırıma gittiği ülke ise 200 milyon nüfusu ile Endonezya. Geleceğin Japonya’sı olarak görüyorlar.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Dost ve kardeş ülke Japonya nereye yatırım yapıyor–> tıklayın ve okuyun
<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<
Geçenlerde yapılan bir seminerde JETRO (Japan External Trade Organization) en fazla ilginin bir numara ile Rusya iki numara ile Türkiye üzerine olduğundan bahsetmişti. Almanya açık ara ile üçüncü durumdaymış.
Rusya’nın uluslararası durumu kötü. Ukrayna sorunu yüzünden ambargo uygulanıyor ABD ve Avrupa ile ilişkiler limondan daha ekşi. Japonya ile henüz İkinci Dünya Savaşı’ni resmen bitiren barış anlaşmasını imzalamadılar. Yani teorik olarak durum “ateşkes” seviyesinde. Ama enerji kaynakları var ve hemen yanıbaşında. Politikacılar ve bireyler ilişkileri geliştirmek istiyorlar.
Ayrıca Rusya’da “Votka” var, Japonya’da ise “Sake”. En azından akşam masa başında anlaşırlar.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Japonya Rusya ilişkileri hakkında yazdığım “Yeni Asya Düzeni” yazısı burada, tıklayın okuyun
<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<
Türkiye konusunda bu aralar çok ses var ama görüntü net değil. Bilinen bir kaç şirket dışında aramız Dünya ile Mars kadar birbirine uzak. Ama elimizde çok güçlü bir Rusya ve İran kartları var.
Ben de Japonya’nın geçmişte diğer ülkelerle kurduğu ilişkiler ve bunun gelişmesin etkisi hakkında bir yazı okumuştum. Sizin yazınızı okuyunca paylaşma gereği hissettim.
https://eksisozluk.com/entry/33780839
—-
Bu yorumun devamı, yukarıda bağlantısı verilen sitedeki içerik ile aynı olduğundan blog yazarı tarafından silinmiştir. Merak eden linki tıklayıp okuyabilir.
Ekşi Sözlük’de verilen yazıyı okudum. yazarı herhangi bir kaynak belirtilmemiş.Belli ki kulaktan duyma toparlanmış. Pek çok anlatıyı (mesela kamikazeyi) değişik yer ve ortamlarda ben de işittim. genel olarak okunması kolay bir derleme olmuş ama ciddi bazı bilimsel hataları var. Bunun sebeplerinden birisi de herhalde Japonya’yı araştıracak düzeyde Japonca bilen Türk’ün olmaması, Japonya’ya yüzeyselin ötesinde bir ilgi olmaması, Narita havaalanına inen Türklerin Tokyo’ya kadar olan iki saatlik yolculuk sırasında pencereden bakarak Japonya’yı çözdüklerine inanmaları, ve Japonya ile Türkiye’nin birbirine uzak olmasıdır.
Örneğin 1600-1800 arası Hollanda- Japonya ilişkilerini ve Japonya’nın kıt oan kaynaklarını ele alalım. Japonya’da bakır 1500’lü yıllardan beri arıtılır ve işlenir. 1650 yılından itibaren Japonya’nın Amsterdam’a bakır ihracatı Anblo-Dutch savaşı diye adlandırılan Hollanda-Ingiltere savaşı nedeni ile artar ve daha sonra Isveç -Danimarka savaşı nedeni Isveç’den bakır ithal yollarının kapanması ile patlar. Bakır gemilerde top dökümünde kullanılmaktadır. Benzer şekilde Hindistan’daki Haydarabad savaşları sırasında da Japonya’nın bu kıtaya bakır ihracı patlar. Her iki durumda da ticareti yapan Hollanda Doğu Hindistan Şirketidir (Dutch East India Company, Vereenigde Oostindische Compagnie ya da VOC). Yani ekonomik, teknolojik yenilik esasında yüzyıllardır Japonya’nın sermaye birikimini sağlamaktadır.
Bakır, bugün Sumitomo olarak bildiğimiz finans-endüstri-dış ticaret şirketler topluluğunun temelidir. Bu grubun kökü Sumitomo Metal Mining (SMM)adlı firmaya gider. Besshi bölgesindeki bakır madenlerinden cevher cıkarıp işlemiş, sonra Sumitomo Kimya şirketi kurulmuş, üretilen malların sevkiyatı için ticaret, finansmanı için de banka ve sigorta şirketlerinin ilk tohumları atılmıştır. SMM bugün dünyadaki en gelişmiş bakır, nikel ve altın işleyicilerinden birisidir ve yakın zamana kadar global bazda maden satın almaktaydı.
Japonya’ya yolunuz düşerse Besshi madenlerini gezmenizi tavsiye ederim. Gezerken 500 yıl öncesinin madenini gördüğünüzü unutmayın. Son derece etkileyicidir (http://www.besshi.com/), ayrıca Sumitomo, Mitsubishi, MItsui gibi şirketlerin tarihini de inceleyin ve araştırın merakınız varsa (SMM burada–> http://www.smm.co.jp/corp_info/history/story/01.html).
Japonların öldürdüğü milyonlar konusu da gene kulaktan dolma işlenmiş. Japonya’nın emperyalist ve militarist politikalarının şiddete ve vahşete dayanan bir yüzü var. Mesela Çin ile Japonya arasındaki ithilafların bir tanesi de iki ülkenin Nanking kırımına bakış açısı arasındaki farklılık. Ancak bu konular Ekşi Sözlük’de anlatıldığı gibi sadece batı gözlüğünün verdiği bakış açısı ile üstünkörü bahsedilecek veya geçiştirilecek konular değil.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler.
Son paragrafta değindiğiniz Japonya’nın savaş politikası hakkındaki düşüncelerinizi de merak ediyorum. Bir gün yazmanız dileğiyle. Çünkü Nanking katliamı, 100 kişiyi kılıçla öldürme yarışması, (http://en.wikipedia.org/wiki/Contest_to_kill_100_people_using_a_sword)
Birim 731 gibi ciddi konular var. Mesela Nanking katliamının fotoğraflarına bakınca Japonya açısından bir savunma/açıklama yapılabilecek gibi durmuyor
Konuya değineceğim. Takip etmeye devam edin.