Le Petit Tonneau (Küçük Fıçı)
Zaman
Hiç kimse akşam yemeğinde yalnız olmamalı. Hele efkarlı, hüzünlü zamanlarında. Yanında konuşacağı, dertleşeceği, duygularını paylaşacağı birileri bulunmalı. Ama gel gör ki bu geç sayılacak akşam saatinde bir zamanlar müdavimi olduğum şirin Fransız bistrosunda (bistro= eski Fransız stili cafe-restoran arası lokanta) tek başıma yemeğimi ısmarlar buluyorum kendimi. Üstelik adam akıllı canım da sıkkın. Sorunları dert etmemeyi yıllar önce öğrenmiş olsam da her zaman her şeyi kontrol edemiyor insan, kendi hislerini de.

Köşede küçük bir masa
Mekan
Bu ruh haliyle şehrin merkezinden eve doğru yürüyordum. Yok, hayır tüm yolu baştan sona yürümeyi planlamıyordum. Mesafe 10 km kadar vardır. Biraz düşünmeye ihtiyacım vardı. Aklımdaki endişeler adımlarımın tekdüze seslerine asılsın istedim.
Kış geliyor, boğaz kesenin ilk işaretleri var havada. Üzerimde palto veya boynumda atkı yok, ama kafamda binbir soru var. Piyade adımları ile Kasumigaseki’yi geçip Toranomon istansyonunun önüne geldim. Sol tarafımda çevresindeki binaları gölgede bırakan dev JT gökdeleni var. Eski ofisim oradaydı. Arka cephesi Okura Oteli’ne bakardı. ABD büyükelçiliği de vardır yanında. Sık sık radikal sağcıların Amerika karşıtı gösterileri olur.

Le Petit Tonneau- Dışarıdan
Tam önünde de pek sevdiğim ve bir aralar ofise yakınlığından dolayı da sık sık gittiğim Le Petit Tonneau- Türkçesi “Küçük Fıçı” vardır. Tipik bir Fransız bistrosudur burası. Gençliğimde gittiğimiz öğrenci lokantalarını hatırlatır bana bu bistrolar. Gerçi artık onlar kalmadı ya. Sürekli çağı yakalamaya çalışan ülkemdeki pek çok diğerleri gibi eriyip gittiler. Yıkılan her eski mekanda gençliğimizden izleri alıp savurarak yok oldular.

Lise yıllarım mı üniversite mi? Besterkar sokakta bir lokanta. Ismini hatırlayan var mı?
Her zaman kalabalık olur “Le Petit Tennaeu”, ama gecenin bu geç saatinde tenha, kapısı da açık, davetkar. Giriyorum.
Ortam
Garsonlar günü bitirmeye hazırlanıyorlar. Masaların çoğu boş. Müşterileri bekleyen mumlar titreyerek eriyorlar. Acaba çok gelen olmadı mı bugün? Dışarıda hava soğuk ama gene de bir iki masa içerisi yerine açık havayı seçmiş. Bistro loş. Süzülüyorum. Bir komi koşup geliyor, seç istediğin yeri diyor eliyle. Sofaya oturuyor, iki masayı birleştiriyorum.
Arkamda kalabalık bir grup var. Çoğu yabancı. Hoş bir sohbet, kahkaha atıyorlar bazen, iyi vakit geçiriyorlar. İşte o zaman düşünüyorum ya: “hiç kimse akşam yemeğini tek başına yememeli”.
Paris’e gittiğim zamanlarda bazı akşamlar iş çıkışı acele bir şeyler atıştırmak istediğim günlerde girerdim bistrolara. Ve her zaman mutlaka bir yalnız adam olurdu bir köşede oturan, gazetesini okuyup sessiz sakin yemeğini yiyen, ve arada bir sokaktan geçenlere bakan. Onlara benzemeyi hiç istemezdim.
Oysa şimdi Tokyo’da bir bistroda aynı durumdamıyım. İroni? Kaderin cilvesi? Yoksa başka bir şey mi?
Tanımadığım bir müzik çalıyor. İçinde yaşadığımız çağa ait değil.
Son-uç
Yazmak bir kaçış. Yazarak kaçmaya çalışıyorum. Ama gün boyunca kullandığım bilgisayarımın da benim gibi, tükenmiş. Ekranın sağ üst köşesinde küçük bir simge var, pil şeklinde. Ne kadar enerji ömrü kaldığını gösteriyor. İşte o işaret kırmızı renge bürünmüş 5 rakamını gösteriyor. Bu demektir ki 5 vakite kadar bu bilgisayarın enerjisi bitecek.
Hayatta mutlu olmak o kadar kolay ki? Sadece ve sadece, sevdiklerinle beraber olmak yeter. Zamanı durdurup, “o an”ların sıcak ve yumuşak rahatlığına gömülmek.
Ama zaman durmuyor. Her şeyin bir sonu var.
Birazdan bu bilgisayar sönecek.
ve bu yazı da bitecek…
Ellerine sağlık Erol çok hoş bir yazı !!
sağol
Aksamlari (nomikai’ler haric) yalniz yiyen biri olarak can acitici bir yazi olmus.
Osaka’dan selamlar ^o^
teşekkürler
Erol, nasıl böyle güzel yazabiliyorsun, bence bunları bir kitapta toplamalısın.
Eğer sana okutabilmiş ve beğendirebilmişsem kitabın vakti gelmiş demektir Asım
Guzel , anlamli ve biraz da insani gerceklerle basbasa birakan huzunlu bir yazi…
Sonbahar mevsiminin verdigi huznun de etkisi var sanirim bu yaziyi yazmanizda…Bu vesileyle sevgili agabeyinizi hatirladim ayrica huzunlendim,cok sevdigim bir insandi onu rahmetle aniyor,size de tokyo’daki yasantinizda saglik ve mutluluk diliyorum.
O.Bekaroglu
Güzel sözleriniz ve yorumunuz için teşekkür ederim.
Fall down seven times, get up eight be abi.