Tokyo’da grip ve influenza halleri
Burayı tıklayın Japonya Bülteni posta kutunuza gelsin(üyelik bilgileri gizlidir, umuma açık edilmez)
İki gündür nezle ve grip arası bir hastalığım var. Fena bir durum yaratmıyor ama rahatsızlık veriyor. Mesela kırıklık veya ateş yok ama boğaz ağrısı var. Biraz da öksürük. Sesim çatallaştı. Bu durumuda prezentasyon veya görüşme falan olmuyor tabii. Zor konuşuyorum çünkü. Hırlar gibi bir sesle kime ne anlatabiliriz ki? Ayrıca konuştukça boğaz ağrısının artması da cabası. Nefes borum zonkluyor, ses tellerimin titrediğini hissediyorum sanki. Kendi sesim kafatasım içinde yankı yapıyor. Hafta başında bir şeyim yoktu. Perşembeden beri belliydi birşeyler geliyordu hafif hafif. Hani nezle veya grip olsa yatar geçmesini beklerim. Ama öyle de değil. Umarım haftaya bir şey kalmaz.
Türkiye’de grip ve influenza salgını varmış. Haberlerini okuyorum internetten. Mümkünse evden dışarı çıkmayın diye uyarıyorlarmış halkı. Domuz veya kuş gribi değilmiş ama gene de belalı bir şey gibi yazıyor basında.
Tabii bunlar şehirleşmenin, konforun, ve artan nüfusun kaçınılmaz sonuçları. İnsanlar daha sıkışık alanlarda birbirleri ile temasa halindeler. Aksırmalar, tıksırmalar, merhaba öpüşmeleri falan zaten toplu alanlarda özellikle hijyene çok dikkat edilmiyor bizde hastalıklar çabucak yayılıyor doğal olarak.
Japonya kalabalıktır ve hele Tokyo sabahları metro falan sıkışıklıktan insanlar fenalık geçirir. Ama hijyene dikkat etmeye çalışırlar. Mesela nezle olanlar genelde maske takar. Hani şu beyaz ameliyat maskelerinden. Japonya’ya gelen misafirlerim bana hep bu maske takma alışkanlığını anlayamadıklarını, çok itici bulduklarını söylerler. Anlaşılmayacak bir şey yok. Eğer nezle veya gripseniz hava yolu ile bulaşan bu hastalığın mikroplarını etrafınızdakilere yaymamak için maske takmanız bekleniyor. Eğer hasta değilseniz bir nebze olsun korunmak için takarsınız. Japonlarda tokalaşmak ve öpüşmek adeti yok. Nefes yolu ile çıkan mikropları biraz engelleyebilmek bile salgınla mücadeleyi kolaylaştırıyor. Gargara yapmak, elleri sık sık saf alkolle veya dezenfektan ile temizlemek de hastalıkların yayılmasını yavaşlatıyor.

Metroda nezle maskesi takmış bir amca. Uyuyor. Yanındakiler de uzağa oturmuş
Bu maskeler yaz kış takılır Japonya’da. Mevsimsel alerjilerene karşı da kullanılıyor. Mart ayı gelip de hava biraz ısınmaya başlayınca polenler basıyor Tokyo’yu. Nisan-Mayıs doruk noktasına çıkıyor. Her tarafta alergen alarmı verilir. Japoncası “kafun” (花粉). İğrenç bir şey. Saman nezlesiymiş gibi gözler kızarıp sulanır, burun akmaya, boğaz katılaşmaya başlar, baş ağrısı da yapar. Süründürür. Tedavisi yok. Bir anti-alerjen ilacı varmış ama önceden alınmalı, garantili de değil. Maske takarak bir miktar korunmak mümkün ama o kadar çok polen çeşidi var ki bir tanesi gelip yapışabilir.
Yazın da yaz nezlesi denen illet var. Hava aşırı sıcak ve nemli. Sonbahar ise rahat, ki Tokyo’nun bana göre en güzel mevsimidir, ama hava değişiminden gene hastalanmak olası.
Bu Ocak soğuk geçiyor diyorlar. Bana da hava bayağı soğuk geliyor. Sanki geçen yıllara göre daha zor bir kış geçiriyoruz. Oysa ortalama sıcaklıklar düşük değil. Aksine şu ana kadar olan ortalama hava sıcaklığı 6.1 derece, geçen yılın Ocak ayının aynı dönemine göre yarım derece daha ılık. Belki de rüzgardır. Bu sene karayel ve yıldız daha çok esiyor. Bir de şiddetli esen anlık rüzgarlar var ki geçen Ocağa göre bu rüzgarlar biraz daha sert. Gün ışığı da biraz daha az. Belki de bu nedenledir.

1950’den beri Tokyo’da kaydedilen Ocak ayı ortalama sıcaklıkları (bu Ocak şu ana kadar 6.1 derece)
<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<
Tokyo hava durumu Meteoroloji GM (ingilizce)
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
ABD’deki soğukar ile karşılaştırıldığında burası yaz gibi görülebilir. Televizyon ve gazetelerden okuyoruz. -37’ye varan soğuklar kasıp kavuruyor Pasifiğin öteki yanını. Ama sadece sıcaklığa bakmak yanıltır. Tokyo’nun soğuğu İzmir’in, İstanbul’un soğuğu gibidir. Nem oranı kışın yüde 45 civarında. En düşük olduğu zaman bile yüzde 30. Durum bu olunca soğuk “iliklerimize işliyor”. Ne kadar giyinip kuşansak da faydası olmuyor. İzmir’de öyledir. Sıcaklık 5 dereceye düşsün kendinizi kutupta hissedersiniz. Halbuki güney kutbunda kışın sıcaklık -45’e kadar düşermiş. Yani sorun ısıda değil. Rutubette. Mesela Ankara’da kışın bu vakitler hava sıcaklığı geceleri ortalama -5 civari falan olur. Ama kalorifer veya soba, veyahut kombiyi yak pijamayla ayağında terlik oturursun. Hatta terlersin bile. Nem oranı düşük, 10 civarındadır çünkü. Hava soğuksa giy kazağı sorun çözülür. Burası öyle değil. Giymekle iş bitmiyor. Bir de karayel, lodos, kıble çıktımı işimiz yaman.
Japonya’da betonarme ev çok fazla yok. Çoğu sunta veya ahşap. Isınma ve yalıtımı primitiv. Isıtma için klima kullanıyorlar. Daha sonra gaz ve karosen sobalar geliyor. Sobalar taşrada daha yaygın. Bizim evde klima var. Şimdi bir de konbi koydum. Kaan doğduğu zaman almıştım. Sonra pek kullanmadık. Ama işe yaradı. Hem nostalji de yapıyorum çünkü kalorifer gibi, bayağı iyi de ısıtıyor. Bizim evin sürekli soğuk olma gibi bir özelliği var. Güneye bakıyor, yani özellikle konumdan gelen bir şey değil bu. Ama zor ısınıyor. Evin değişik bölümleri arasında kapı yok. Bu nedenle bir yer ısınsa bile toplamda soğukluk pek değişmiyor. Ortalama 17-19 dereceyi tutturuyoruz. Kışın ideal ev sıcaklıgı 21-25 derece imiş oysa.
Japonların soğuğa karşı kullandıkları “kotatsu” dedikleri bir alet var benim çok hoşuma gider. Köy ve kasabalarda yaygın kullanılan bir mobilyadır bu. Bizdeki karşılığı mangal gibi bir şey ama alçak bir masanın altına yerleştiriliyor. Sonra o masanın etrafı battaniye ile kapatılıyor. Tüm aile de belden yarısı bu mobilyanın altın kayıyor. Tabii bunu kullanmanız için yerde oturuyor olmanız gerekli. Altına girip, kıvrılıp mayışılan bir eşya.

Tipik bir kotatsu (foto:Rosario), yorganla kaplanmış
Soğuk kış ayları aile bireylerini, seven ve sevilenleri birbirine yakınlaştırır. Elimizdekilerin kıymetini bilmemizi sağlar. Türkiye’de bildiğim kadarı ile kotatsu diye bir alet yok. Ama soba, ocak, şömine var. At odunu ateşe, çek üstüne bir battaniye, kıvrıl karşısına şöminenin. Oh ne keyif. Mutluluk budur işte.

Öğrenciyken Kyoto’da bir ailenin yanında misafir olmuştum. Evin çocukları ile beraber, önümüzdeki masa kotatsudur (23 yıl önce)
Yazıyı gene yıllar önceden bir fotoğrafla kapatalım. Karımla ben flört ederken gene Tokyo’da tıklım tıklım bir havuzda. Kışdan yazın hülyasını kuruyoruz.

Bir hatıra. O zamanlar kız arkadaşımdı. Tanıştıktan bir yıl sonra, evlenmeden iki yıl önce
Erolcuğum Japonların Kotatsu dedıkleri Turkıyenın doğusunda vardır. Soylekı: Masanın ortasında derınce bır cukur vardır orada genelde tezek yakarlar tabıı butun aıle fertlerı masa etrafındakı yerını alır.Benım de bu turlu bır ısınmıslıgım var ama nerede hatırlayamıyorum muhtemelen Afganıstanda bır oba nın ıcınde.Sevgıler
Yazı neredeyse 6 yıl önce yazılmış ama ben yeni okudum. Türkiye’de kotatsu gibi bir alet şu anda yok ama eskiden varmış. Annem anlatır bazen. Sanırım 60-70 yıl önce bunun aynısı onların evinde de varmış. O masanın etrafında oturur, babaannelerinin masallarını dinlerlermiş. Annem ilkokula başladığı yıl yeni ev yapmış dedem. Yeni eve de çok güzel yeni bir soba almış. Adını hatırlamadığım bu eşya da hikayelerde kalmış.