Japonya’nın şok olimpiyat stratejisi

Burayı tıklayın Japonya Bülteni dogrudan posta kutunuza gelsin

Not: Aşağıda yazılanlar benim analizim ve yorumumdur.

Tokyo’nun 2020 olimpiyatlarına ev sahibi seçilmesi Japonlar’ı çok sevindirdi. Yeni bir Japonya bulmuş kadar mutlu oldular. Herkesin gözünün içi gülüyor. İnsanların konuşma biçimi, sokakta yürüyüşü değişti. Gerçekten çok istemişler ve belli ki İstanbul’un kazanma olasılığı bir hayli endişelendirmiş.

Japonya baştan beri rakibin Istanbul da olabileceği bilinci ile hazırlanmış. Türkiye’nin eksiklerini, yumuşak karnını iyi analiz etmişler ona göre strateji geliştirmişler.

Mesela doping konusu. İlk defa ve çok net olarak Buenos Aires’deki finalde tüm dünyaya 1912 Stokholm’de düzenlenen olimpiyatlarından bu yana müsabakalara katılırız, hiç bir sporcumuz doping testinden sınıfta kalmadı dediler. Adresi belli bir cümle olarak algıladık biz bunu.

Burada bir parantez açıyorum. Merak ettim internette araştırdım. İki Japon voleybol oyuncusu, Eiji Shimamura ve Mikiyasu Tanaka, 1984 Los Angeles olimpiyatlarında dopingli çıkmış gözüküyor. Eminim bu veride bir hata vardır yoksa tüm dünyanın gözünün içine baka baka hem de canlı yayında hiç bir sporcumuz dopingli çıkmadı demezlerdi.

Türkiye’nin olimpiyatlarda dopingli sporcusu sadece bir tane. 2004 Atina’da. En fazla doping yapan ülke ABD. Onu Bulgaristan, Rusya, Yunanistan ve diğerleri izliyor. Hiç dopingli sporcusu olmayan onlarca ülke var. Bir kaç örnek vermek gerekirse Güney Kore, Danimarka, Belçika, İsviçre, Şili, Arjantin, Küba, Hong Kong, Endonezya, Yeni Zellanda, Senegal ve diğerleri. Parantezi kapatıyorum,

Hedef baştan beri İstanbul

Japon ekibi Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) endişelerini iyi analiz etmiş. Nisan ayından bu yana verdikleri mesajlarda istikrarlı olarak üç ana temaya vurgu yaptılar: Güvenlik ve emniyet- İstanbul’un ve Türkiye’nin yumuşak karnı; mali durum- Madrid’in yumuşak karnı; ve organizasyon yeteneği ile altyapı gücü-2016 Rio olimpiyatlarında ortaya çıkan gecikmelerden dolayı IOC’nin yumuşak karnı, ayrıca altyapı eksiklikleri Istanbul’un dezavantajıydı.

Istanbul’un eksikliklerini Tokyo’nun artıları olarak göstermek için sürekli bir “güvenlik” teması işlendi. Tokyo’nun dünyanın en emniyetli şehri olduğu, kızların sabahlara kadar hiç bir tehlikeye maruz kalmadan dışarda gezinebildiklerine gönderme yapıldı. Devamlı olarak Japonya’daki ulaşım ve toplu taşım şartlarının dünyanın en iyisi olduğu vurgulandı.

Yaptıkları tanıtım videosunda baştan sona olimpiyatlarda madalya ve derece almış sporcularının olmasının ve sürekli spor heyecanının işlenmesinin ardında da hedefin İstanbul olması var bence. Kanımca Istanbul gibi çok kültürlü bir şehrin videosunu hazırlayanların tek bir noktaya odaklanmak istemeyeceklerini tahmin etmişler. Bu benim görüşüm.

Izlediyseniz farketmişsinizdir, Istanbul 2020 tanıtım videosunda spordan başka her şey vardı, üstelik net bir mesaj da yoktu videonun konusu çok dağınıktı. Bunu da bu blogda detayları ile 24 Temmuz’da yazmıştım.

Asıl vurucu güç Buenos Aires’deydi

Asıl öldürücü vuruşları 7 Eylül günü Buenos Aires’de yaptılar.

Türkiye’nin sunumu güzeldi. Türk ekibi böylesine önemli finalde göstermesi gereken performansı gösterdi ve iyi hazırlanılmış bir prezentasyon yaptı. Bunun daha mükemmeli yoktur ama stratejik olarak daha derini ve çok boyutlusu vardır. İşte Japon ekibi bu derinliği ve boyutu verdi.

Japonya tema olarak Istanbul’dan daha zayıftı, bunu televizyon programlarında olsun, özel konuşmalarda olsun kendileri de söylüyorlardı. Ayrıca nüfusu yaşlı. Geleceğe umut taşıyan bir mesaj ile bu yarışa hazırlanan İstanbul karşısında zorlanırdı. Ama öyle bir sunum hazırladılar ki Türkiye’nin güçlü olduğu bu iki noktayı sadece nötralize etmekle kalmadılar, kendi hanelerine de artı puan olarak yazdırdılar.

Japonya’nın sunumunu izlerken ben de karım da aynı şeyi düşündük. Olağanüstü bir yanı yok gibi gözüküyordu, daha da ötesi söylenenler sıradandı. Ancak, bir şekilde dinleyici üzerinde etkisi ve yoğunluğu gitgide artan pozitif bir izlenim bırakıyordu.

Japonya adına sekiz kişi sunum yaptı. Bunların iki tanesi sporcuydu, bir tanesi TV spikeriydi. Japon olimpiyat komitesi başkanı, organizasyon başkanı, Tokyo Belediye Başkanı, Başbakan ve İmparatorluk ailesinden Prenses Hisako kürsüye geldiler.

Sporcular ve TV spikeri Japonya’nın yaşlı nüfusunun tam tersi bir izlenim bıraktı. Genç, güzel, sempatik, dürüst, olimpiyat ateşi ile yanan coşkulu ve misafirperver bir nesil portresini öylesine başarı ile çizdiler ki Türkiye’nin salona getirdiği gençleri unuttu herkes. Hele TV spikeri Kristel Takigawa’nın Japon misafirperverliğini anlattığı “O-mo-te-nashi” performansı misafirperverlik kavramının eskiden beri Türkiye için de geçerli olduğunu unutturdu, Türkiye’nin güçlü olduğu bu alanda Japonya’ya puan kazandırdı.

45 dakika bittiği zaman izleyicilerin kafasında yaşlı bir Japonya değil, genç ve dinamik bir Japonya oluşmuştu.

Prenses Hisako kusursuz bir Fransızca ve Ingilizce ile yalın bir mesaj gönderdi. Japonya 2011 yılında büyük bir depremden olimpik idealler ile bağdaşan bir değerler yumağı sayesinde çıkabildi dedi. Daha sonra kürsüye gelen paralimpik sporcusu da 19 yaşında bacağını kansere kurban verdikten sonra spor sayesinde hayata döndüğünü, ve 2004 Atina ile 2008 Pekin olimpiyatlarına katıldığını, 2011 depreminde ailesine aylar boyu uzak kaldığını anlatarak delegeler ile güçlü bir bağ kurdu, Prenses Hisako’nun mesajını da perçinledi. Bir diğer sporcu da aynı şekilde sportif idealler ve tutku üzerine coşkulu bir konuşma yaptı.

Bu yolla gençlik ve tema konusundaki dezavantajlarını avantaja döndürmeyi bildiler. Depremin enkazından yeniden doğan ve geleceği yakalayan Japonya resmi başarılı olarak çizildi.

Türkiye genç bir nüfusa sahip olmasına çok güveniyordu. Ama bu imajı etten kemikten herkesin önüne Japonya kadar getiremedi. Sporcu olarak sadece Gizem’i çıkardık kürsüye. Arkası gelmedi. Herhangi bir sporcu olabilirdi, illa ki altın madalyalı olması gerekmezdi. Olimpiyatlara katılmış olması da gerekmezdi.

Başbakan Abe radyasyon konusunda soru sorulmasını beklemedi, konuşmasında konuya değinerek insiyatifi ve üstünlüğü ele almayı bildi. Taktik olarak iyi düşünülmüş bir sunum yaptı.

Ve doping konusunu doğrudan kürsüye taşıyarak önemli bir puan kazandılar. Bizim hiç dopingli sporcumuz olmadı dediler. Oysa dopingli sporcusu olmayan onlarca başka ülke daha var. Sadece Japonya değil yani. Ayrıca 1984 yılında iki Japon voleybolcu dopingli çıktı diye kayıt da olduğu halde. Ve üstelik Türkiye’nin olimpiyatlarda dopingli çıkan sporcusunun sadece bir tane olmasına karşın. Ve en önemlisi Türkiye’de yakınlarda ortaya çıkan doping vakkalarının ülke olarak bu işin üzerine ciddi olarak gittiğinin göstergesi olması gerekirken.

Tüm Japon ekibi, belediye başkanından ulusal olimpiyat komitesi başkanına kadar bu sade mesajları güler yüzle, tane tane, basitçe ilettiler, sonra da garantili çözüm için bizi seçin dediler.

Hızlı lobicilik

Bir de bu işin Buenos Aires öncesi var. Başkan Inose bugün çıktığı bir TV programında nasıl lobi yaptıklarını anlattı. IOC kuralları direkt temas kurularak planlı lobicilik yapılmasını yasaklıyormuş. Ne yapalım diye sormuşlar, danışmışlar. Tesadüfen karşılaşmış gibi yapılırsa sorun olmaz diye tavsiye almışlar. Ondan sonra da Japon Dışişleri olsun, diğer kurumlar olsun, Japonya’nın yurt dışındaki şirketleri olsun IOC delegelerini takibe almış, istihbarat toplamaya başlamış.

Inose “007 filmine benziyordu” diyor. Casuslar gibi çalışmışlar. Devletin ve özel sektörün farklı birimlari elde ettikleri istihbaratı ekibe kananlize etmiş. Böylece delegeler ile değişik sosyal ortamlarda “tesadüfen” bir araya gelebilmişler.

Mesela diyelim ki bir delegenin Londra’da bir operaya gideceğini öğreniyorlar, hemen Londra’ya gidip operanın açılışında bulunabilirmiş İnose. Delege de orada olunca doğal olarak karşılaşıyorlar, karşılaşınca da ayak üstü 10-15 dakika konuşma oluyor. O süre içinde ister istemez konu Tokyo’ya gelir. Herhalde son günlülk olaylardan konu açılıp Suriye konusunun ne kadar tehlikeli olduğunu falan konuşmuşlar ve Tokyo’nun güvenli bir bölgede olduğunu delegeye hissettirmiştir.

Japon şirketleri bu konuda çok yardım etmiş. Kim nerede ne zaman olacak türünden bilgilerin peşinden koşup değişik ortamlarda delegelerle karşılaşmalarını sağlamışlar. Hangi otellerde kaldıklarını öğrenip aynı otellerde kendileri de kalmış böylece rastlaşma olasılıklarını artırmışlar. En verimlisi oteller olmuş çünkü kendi odalarına çağırabilmişler. Böyle söyledi Inose.

Bu çabalarının karşılığını da 60 oyla aldılar. Tebrik eder hayırlı olmasını dilerim.

Yorumlar

  1. Reblogged this on …S.a.S… and commented:
    Neden Tokyo?
    Tokyo ne yaptı?
    Değerlendirme ve değerlendirmeden değer üretmek, fırsatı değerlendirmek ne demek…
    2020 Olimpiyat Oyunu seçmelerine ilişkin hemen hemen değerlendirilmemiş, düşünülmemiş kısımlar için Erol Emed’e daşınıyoruz.

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s