1000 kişiyle beraber onbir kilometre
Sankei gazetesi bir organizasyon yapmış, 1000 kişi bir araya gelip 6 Nisan günü Tokyo’nun Meji bahçelerinden Odaiba kompleksine kadar olan 11 kilometrelik parukuru sakura çiçeklerinin tadına vararak yürüyecekti.
Biz de ailecek katıldık ama bu sene sakuralar erken açtığından görülecek pek bir şey beklemiyorduk. Hava durumu sabah için açık, öğleden sonra yağışlı diyordu.
Saat 10:00 da buluşma yerine geldik. Önceki gruplar çıkmışlar. İlk olarak ısınma ve kültür fizik yapılacak, sonra 10:30 gibi yürüyüşe başlanılacak.
Parkur Tokyo’nun sokak ve caddeleri üzerinde. Trafiğin ve kalabalığın da içinden ilerleyeceğiz. 8inci kilometrede, Tokyo’nun inci gerdanlığı diye bilinen asma Rainbow (Gökkuşağı) köprüsünü yürüyerek geçeceğiz. Şöyle bir bakıyorum haritaya. Parkuru 7.5 yaşındaki oğlumun tamamlaması zor. Bu kadar uzun yürümedik bugüne kadar. Gidebildiğimiz kadar gideriz.
İlk bir kilometre Meiji Bahçeleri spor kompleksi içinde. Etraf yeşillik ve ferah. Tokyo’nun tam ortasında bir vaha burası. Ankara’nın 19 Mayıs spor tesisleri gibi bir yer.
Geçen yaz burada yapılan havai fişek ve konser gösterisini yazmıştım. Buraya tıklayarak erişebilirsiniz.
Tahmin ettigimiz gibi Kaan çabuk yoruluyor ve hevesini kaybediyor. Halbuki daha 1 km bile olmadı. Bunun üzerine kendisine “bir sonraki noktaya kadar” diye hedefler vermeye başlıyoruz. Yeniden gayretleniyor.
Spor tesislerinden çıktıktan sonra Tokyo’nun meşhur Aoyoma mezarlığına giriyouz. Burada da sakura çiçekleri tamamen dökülmemiş biraz kalmış.
Japonların ilginç geleneklerinden birisi sakura zamanı bol içkili ve gün boyu süren piknikler yapmaktır. Aoyama mezarlığı her bahar bu tip ziyaretçilerle dolup taşar. Bu dünyadan göçmüş olanlar ile beraber baharı kutladıklarına, onlara bir kez daha sakura sarhoşluğunu yaşattıklarına inanırlar.
Bu Cumartesi sakindi, artık sonuna geldik pek sakura kalmamış etrafta, dolayısı ile piknikçiler de yok. Mezarlık normal zamanlardaki sessizliğine bürünmüş.
Burada bir parantez açarak bilgi vereyim. Aoyama mezarlığında bir de yabancılar kısmı var. Bir süre önce (5-7 yıl kadar önce) Tokyo belediyesi burayı düzenleme bahanesi ile mezarları Tokyo dışındaki Tamaien’e nakletmeye kalktı. Belediye mazeret olarak yeni yerin daha geniş, ferah ve bakımlı olduğunu gösterdi. Bu doğrudur. Gerçekten de Tamaien daha albenili ve güzeldir. Ama Japonya’da bazı şeyler var ki açıkça söylenmez, kitaplarda veya gazetelerde de yazmaz. Ancak bu ülkede uzun yıllar yaşayarak, toplumla kaynaştıktan sonra anlaşılır veya öğrenilir. Tamaien aynı zamanda bir anlamda kimsesizler mezarlığı. Tabii ki öyle demiyor hiç bir yerde ama göre konuşa bu sonucu çıkarıyorsunuz. Belediyenin bu komplosuna Tokyo’da yaşayan yabancıların kültür mirasını koruyan dernekler büyük tepki gösterdi ve sonuçta görülüyor ki mezarlar Aoyama’da kaldı.

Aoyama Mezarlığındaki yabancılar kısmı. Kaderin cilvesi bu anıtın altında yabancılara karşı çok dostça duygular beslemeyen Şintaro İşihara’nın imzası var
Burada parantezi kapatıyorum ve yürüyüşümüze geri dönüyorum.
Bir sonraki durağımız Tokyo Metropolitan Sanat Müzesi. Binası kendi başına bir sanat eseri olan bu yapıyı geçtikten sonra Roppongi Hills bölgesine geliyoruz. Buraları bu şehrin sanat üçgeni diye anılan mekanı.

Sanat müzesinin yanındaki kaldırımlar da resimlere bezenmiş (Kaan hala dayanıyor, neredeyse 2.5 km oldu)
Yolumuzun bundan sonraki bölümü biraz daha az ilgi çekici. Park ve bahçeler gene var. Ayrıca Tokyo Kulesi de parkur üzerinde ama gittikçe endüstriyelleşen bir manzara çevreliyor bizi.
Şehrin sahil şeridine doğru yaklaştıkça ekspres yolların, geniş ama işlek caddelerin arasında, eski yeni, kirli temiz binaların arasında kalıyoruz.
Neyse ki bu durum kısa sürüyor ve bir süre sonra Tokyo’yu oya gibi işleyen kanalların denize açılan ağızlarına ulaşıyoruz.

Tokyo’nun kanalları şehrin içinde kılcal damarlar gibi yayılmıştır. Sahile yaklaştıkça iyice arz’ı endam ederler
Bu noktaya kadar 7.5 km yürüdük. Bizim oğlan her noktayı kendine hedef edinerek şikayetsiz geldi. Bundan sonra Rainbow Köprüsü var.
Bu arada havadan da bahsedeyim. İyice kapadı. İnsanı sersem edici bir rüzgar var. Bir ara soğuk yağmur çiseledi “eyvah” dedik çünkü hazırlıksız gelmiştik, hava raporu yağmur öğleden sonra 3’de başlayacak demişti. Neyse ki kısa sürdü.
Köprüyü geçmek için 2.5 kilometre yol yürümemiz gerekecek.
Köprünün içi, dışı kadar ilginç değil. Vızır vızır arabalar geçiyor ve sert bir rüzgar esiyor. Ama Tokyo körfezinin görüntüsü bu seyahate değer.
Kumsala ulaştığımızda artık bizim ufaklıkta yürüyecek mecal de kalmamış gibi. Az değil 10km yol geldi bu boyuyla. Ama son bir hamle ile kalan 1km’yi de gider mi acaba?
Ve en sonunda ipi göğüslüyoruz. Tam 11km yürüdük. Kaan kendisi de inanamıyor bu işe. En fazla 1 km gider diyorduk hepsini bitirdi valla.
Sertifikalarımızı da alıyoruz tabii.
Karnımız açıkmış hafif atıştırıyoruz. Dışarı çıktığımızda saat üç olmuş ve yağmur yağmaya başlamış. Hemen trene atlayıp dönüş yoluna koyuluyoruz.
Bu arada bir detaya değineceğim. Tokyo iyiden iyiye olimpiyat moduna girmiş durumda. Yol boyunca posterler, afişler olimpiyatları Tokyo’ya çağırıyor, halkın desteğini istiyor.
Iyi hafta sonları.
çok güzel bir seyir defteri