Japon manga, anime ve sinemalarının “kan” ile flörtü
Manga ve anime, Japonya’da çizgi roman ile çizgi filme verilen isimler. Popüler ve büyüyen sektörler. Japonya dışında da meşhur olmuş eserleri ve sanatçıları var. Mesela Miyazaki filmleri, Prenses Mononoke, sanırım Türkiye’de de beğeni topladı. Akira hayranı tanıdıklarım var Ankara’da.
Geçen ay manga ve anime çizeri Kamui Fujiwara ve Mamoru Oshii ile öğle yemeğinde biraraya geldim. İkisi de ünlü sanatçılar. Mamoru Oshii 35 yıldır anime yapıyor.
Bu ikili Comic Animation Inc. şirketinin başlattığı bir proje kapsamında tablet bilgisayarlar için anime-manga projesini hayata geçirdi. Ipad için Apple Store’dan ücretsiz yükleyebilirsiniz, web adresi http://www.comicanimation.jp
İçinden kan geçen hikayeler
Sizlerle bugün paylaşmak istediğim, bu sohbette ilgimi çeken bir noktaydı: “Kan” ve Japon kültürü üzerine. Kan, bildiğimiz damarlarımızda dolaşan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı. Manga, anime veya sinema eserlerinde kan veya kan akıtma kavramı sıkça işlenir.
Oshii’nin Ipad için yaptığı “Chimamire Mai Love”, yani “benim kanlı aşkım” bir vampir macerası. Hikayenin kahramanı 16-17 yaşlarında liseli bir genç kız, saflığa ve masumluğa tutkun Japonya’da en popüler idol tipi.
Üstüne üstlük vampir. Kurbanlarının kanını içiyor.
Oshii kendisi kan görmeye dayanamıyor. Ama serumla beslenmeyi çok seviyormuş. Kendini iyi hissetmediği zamanlarda veya arada bir hastaneye gider serum taktırırmış. Serin bir sıvının tüplerden geçerek bedenine girmesi, vücudunu soğutması ona haz veriyormuş, boyut değiştiriyormuş.
“Hoşuma gidiyor, garip bir zevk alıyorum” diyor. Sanki temizleniyor hissine kapılıyormuş. Sürrealist bir tecrübe oluyormuş.
Neredeyse erotik bir yanı var dedikten sonra da gülerek ekliyor “böyle konuşunca yaşlı sapık falan sanmayın da” .
Oshii’nin söylemek istediği şu: kan, erotizmi de içine alan estetik bir sembol Japonya’da. Böyle olunca kahramanı genç ve güzel bir vampir kız olan çizgi film de ilgi topluyor herhalde.
“Serumla beslenmek, iğne aracılığı ile bir sıvının vücuda girdiğini hissetmek bu denli zevk veriyorsa, genç ve güzel bir kız tarafından ısırılarak kanının emilmesi de insanların hoşuna gidiyor olmalı” diyor.
Oshii’de şeytan tüyü var.
İlk başlarda ciddi ve katı görünüyordu. Zaman geçtikçe ve sohbet derinleştikçe karşımdaki adamın aslında küçük bir çocuk kadar muzip olabildiğini gördüm. Her türlü afacanlığı yapabilecek kapasitede birisi.
Fujiwara, daha gardını düşürmeyen bir karaktere sahip.
Kan verici bir kültür
Kan Japonya kültüründe özel bir yere sahip.
Mesela, kan bağışında bulunmak popüler. Oshii kendisi sık sık kan vermezmiş, galiba toplam iki üç kere. Ama IV (serum) yaptırırmış.
Kan gurpları ile de ilgililer. Japonya’ya gelenler ve biraz irtibatı olanlar bilirler, mutlaka arkadaşlarınız, iş yerinizdekiler kan gurubunuzu bilmek isterler. Karakteri, hatta kaderi belirlediğine inanıyorlar.
İnsanları A, B, AB, O ve RH+ veya eksiye göre sınıflandırılıyorlar.
Vampirler de kan gruplarında seçiciler. Ohsii’nin kahramanı her kanı içmiyor.
Japon sinemasında da çok kan var. Oshii kendisi animelerinde o kadar kullanmıyor ama “kan dökmeyi seven bir sürü yapımcı tanıyorum” diyor.
“Kan bir filmde veya hikayede her zaman ana tema olabilir, biz Japonlar kanı görsel olarak güzel, yani estetik buluyoruz”
Bu doğru. Harakiri hakkında yazdığım yazının sonuna koyduğum video da aslında estetik özellikleri olan bir yapıt. Vahşet ögesinden ziyade görsel ve estetik değeri öne çıkıyor.
“Kan vücudumuzdaki değiştirebileceğimiz, alıp verebileceğimiz yegane organımız” diyor ve ekliyor “bir şekli şemali de yok, akışkan, her şeye girer, her kaba uyar”.
Topyekün kan nakli (transfüzyon) sağlığa, genel duruma iyi geliyormuş. Bazı sporcular yapıyor ve işlem bittikten sonra kondisyonları artıyor diyor.
Doping yaptığı için tüm ünvan ve ödülleri elineden alınan efsane bisikletçi Lance Armstrong’da kan değişimi yapmıştı.
Japon mangalarını yıllardır takip ederim. Fanatik hastası değilim ama zevkle izlediklerim ve okuduklarım var. Hep aklımın bir köşesinde adını koyamadığım bir özellikleri olduğunu farkederdim. Oshii, o noktaya dikkatimi çekti.
“Kan” ama vahşet değil, korku hiç değil. Estetik ve güzellikle yek olmuş, bütünleşmiş ve içselleştirilmiş.