Bedelli askerlik ekonomisi

Burdur 58. Piyade Eğitim Tugayının nizamiyesinden her akşam saat 6-7 gibi beyaz bir Renault 9 giriş yapar, alayın ana yolunda biraz ilerledikten sonra askerlerin “Beyaz Saray” dedikleri kafeteryanın önünden sağa dönüp 150 metre kadar ileride kışlanın stüdyosu olarak kullanılan barakanın önüne park ederdi.

Stüdyoda görevli kıdemli erat, gün boyunca birliklerde dolaşıp erlerin fotoğraflarını çeken askerlerin getirdiği filmleri teslim alır, fişleri kayda geçirip dökümünü birazdan gelecek olan üstlerine sunmak üzere hazırlarlardı.

Beyaz Renault 9’u kullanan tugayın fotoğrafhanesinden sorumlu yüzbaşıydı. Barakaya sivil gelir, raporu alır, hasılatı bizzat tahsil ederdi.

Bir, iki kere karşılaştık kendisiyle. Ne selam verdi ne de selam aldı. Sessiz ve kibardı. Fazla konuşmazdı. Göz ucuyla bakmıştı sadece. Varlığımızdan rahatsız oldu mu bilmiyorum.  Ne de olsa, okumuş adamların bol olduğu bir alaydı burası. Sanıyorum laf olsun istenmezdi

Biz onu görünce tugaydaki fotoğraf işinin tepeden organize edildiğini anlamıştık. Bir anlamda rahatlamıştık da. Bir kaç kişinin gözden uzak çevirdiği alengirli bir iş değildi. Kaydı, kuydu, hesabı olan bir faaliyetti.

Dün (19 Kasım) Yılmaz Özdil Hürriyet’de şöyle yazmış:

Burdur… Alt tarafı 70 bin nüfus var ama, bedelli’ler 170 bin kişilik fotoğraf çektiriyor. Dışardakiler yetmiyormuş gibi, zahmet edip yorulmasınlar diye, tugay’ın içine fotoğraf stüdyosu kuruldu. Her sene ihale ediliyor. Bu seneki ihaleyi kazanan fotoğraf stüdyosu, bir sene için kaç para ödüyor biliyor musunuz? 550 bin lira! Üstelik… Parasıyla askerlik yaptıran askeriyemiz, fotoğraflardan komisyon alıyor

Tabur fotoğrafçısı

Yukarıda yazdıklarım 19 yıl önceydi. Fazla bir şey degişmemiş, sadece iş resmileşmiş. İsabet de olmuş. Şeffaflık iyidir.

Burdur’a Japonya’dan gelmiştim. Üniversiteyi beraber okuduğum, sonra çalışmaya da beraber başladığım kadim bir arkadaşım ile beraber gidiyorduk askere.

Teslim olmadan önce şehrin berberinde saçları kestirirken birisi bize bir “tüyo” veriyor. “Varsa bir ustalığınız veya özelliğiniz– aşçı, elektrikçi, tamirci gibi– kendinizi kaydettirin. Rahat edersiniz” diyor

Ben fotoğraf çekerim. 1992 yılında fotoğraf teknolojisi bugünkü gibi gelişmemis. Öyle dijital kamera falan yok, küçük kameralardan da yok. Zenith makbul marka. Nikon, Canon kral. Bende hem Nikon var, hem de Olympus.

Birliğe teslim olup da manga ve takımlara dağılımadan önce eleman arıyorlar. Hemen ikimizi de fotoğrafçı yazdırdım, tugayın “resmi” ve kadrolu elemanı olduk.

Silahla ve anıtla fotoğraf yasak

Bizim makinalar fiyakalı olduğu için stüdyonun “eskileri” tarafından el üstünde tutuluyoruz. “Çok çekersiniz” diyorlar. Görevimiz bütün gün dolaşıp “Alamancı” diye tanımlanan özel tabur erlerinin fotoğraflarını çekmek.

Yalnız öyle her yerde ve her pozda çekilmiyor fotoğraflar. Silahla yasak mesela. “Neden” diyoruz. “Siz asker değilsiniz” cevabını alıyoruz. Mantıklı. Şüphelenmiyoruz.

Tugayda bir Atatürk anıtı var. Onunla fotoğraf çektirmek de yasak. Nedeni belli değil. “Komutanın emri” diyorlar. Emir demiri keser. Sorgulamıyoruz.

New York’da sergi için çekmiyoruz biz bunları

Başlıyoruz kışlayı karış karış dolaşmaya. Talimde; kantinde; yemek yerken; şu ağacın altında; o çamın dibinde; mıntıkada; dönem arkadaşınla; diğer dönem arkadaşınla; dönem grubunla; ranzada; duşta, koğuşta, amuda kalkarken. Çek babam çek. Yakaladığımıza basıyoruz denklanşörü. Şak diye. Beheri yaklaşık 2 dolardan biraz fazla.

Akşam 5 gibi bitiriyoruz mesaiyi ve fotoğrafhaneye geliyoruz. Ben ve kankam ilk günde iki, üç rulo film kullandık. Her film kutusu 36 adet fotoğraf çekiyor. Kıdemli fotoğrafçılar 6, 8, hatta 10 adet rulo bitiriyorlardı. Malları teslim ettikten sonra, paraları bırakıp mangamıza dönerdik.

Ya üçüncü  ya da dördüncü günde fırçayı yedik.

“Randımanımız” düşüktü. Günde en azından 4 rulo bitirmeliydik. Daha agresif olmalı, daha çok dolaşmalı, daha çok fotoğraf çekmeliydik. Ben bir abukluk yapıp fotoğraflara özen gösterdiğimi söyledim. Nihayetinde hatıraydı bunlar. Yıllar sonra bakılacak evlatlıklardı.

“Sanat değil bu kardeşim. New York’da fotoğraf sergisi açmayacaksın” gibisinden bir cevap geldi.

Mesaj açıktı. Ya daha çok fotoğraf çekecektik ya da “işten” atılacaktık ve bizi mangaya geri yollayacaklardı

Ben biraz daha fazla randıman almaya çalıştım. Ama çekilecek fotoğraf adetinin de bir sınırı var. Aynı ağacın altında aynı adama 5 fotoğraf çektirtemezsin ki. Zorlasan en fazla 15 tane. Sonrası yok.

Daha doğrusu biz öyle sanıyorduk. Varmış…

Yemin ettiniz, artık askersiniz

İkinci haftanın ortasında yemin töreni var. Hepimiz çok önem veriyoruz. Bazılarımızın anası babası geliyor.

Kıdemli fotoğraf erleri o gün “müjdeyi” verdiler. Yemin etmiştik ya, artık gerçek asker olmuştuk. Komutandan, silahla fotoğrafa izin çıkmıştı!

Hemen bize iki ya da üç tane piyade tüfeği verdiler. Silahlar sırtımızda makinalar boynumuzda tüm alayı dolaşıp o güne kadar çektiğimiz bütün fotografları, bu kez silahla çektik. Mıntıkada silahla; dönem arkadaşınla silahla; ağacın önünde silahla, cipin önünde silalha, kanal kazarken silahla vs.

Komutanın bir izniyle pazar büyümüş, biz ciroyu ikiye katlamıştık ve bu işin öyle basit bir hatıra fotoğrafı olayı olmadığını da anlamıştık. Sistematik bir programa göre yürüyordu. Herhalde, nizamiyeden giren her bedelli orada kaldığı süre içinde ortalama şu kadar fotoğraf parası ödeyecek diye bir formül falan da vardı.

Yaptığımız kaba hesaba göre çekilen fotoğraflar 300,000 dolardan fazla ciro yaratıyordu.

Kanka “işi’ bıraktı. Ben sonunun nereye kadar gideceğini görmek için kaldım.

Komutandan izin çıktı..

Önce silahsız, sonra silahla bir sürü fotoğraf çekilmiş, üç haftalık askerlik maceramıza iki moral günü(Kibariye gelmişti) ve Antalya gezisi falan sığdırılmıştı. Artık tugayın, erlere fotoğraf çektirtecek kapasitesinin bitmiş olması gerekiyordu.

Bitmemiş.  Ben çekilmemiş mizansen kalmadı diye düşünürken, kıdemli erler yeni bir “müjde” verdiler. Komutandan izin çıkmıştı. Anıtla fotoğraf çekilebilirdi.

Böylece neden ilk başta anıtın yasak olduğunu da anlamış olduk

Yalnız bu öyle sırta vurulup götürülecek bir şey değil. Erleri getirmek gerekiyor. Duyurular yapıldı, biz yakaladığımıza komutanın iznini müjdeledik ve, anıtla fotoğraf çektirmesi için ikna etmeye çalıştık. Bazıları yemedi, gayet açık ve tereddüte yer vermeyecek bir şekilde ne düşündüklerini bize söylediler. Diğerlerinin çoğu o güne kadar çektirdikleri 25 küsur fotoğraf yetmemiş gibi, bir de anıtla çektirdiler, ama olayın farkına varmışlardı.

Bir kaç erden hatırı sayılı düzeyde laf da yemiştim. Kaç para komisyon aldığımı soran da çıkmıştı (almamıştık tabii ki). Anıt haberi çıkınca ben de bıraktım.

Geldiğimizden beri sabahtan akşama fotoğraf makinaları boynumda dolaşmıştım. Yürümekten postallar patlamıştı. Lime lime haldeydiler. Ayaklarım su toplamış, yara olmuştu. üniforma yırtılmak üzereydi.

Ayrıca mangadaki arkadaşlar hiç de öyle zor talim falan yapmıyorlardı. Daha doğrusu hiç bir şey yapmıyorlardı. Bir depodan malzeme çıkarıp diğer bir depoya koyuyor. Sonra tekrar o malzemeleri geri yerleşrtiriyorlardı. Bazen bir kanal kazılıyor, sonra o kanalın üstü örtülüyordu. Gerisi molaydı

Bu arada duyduk ki gene bir fotoğraf izni çıkmış. Neyle diyeceksiniz ama, bu son fotoğraflar bir “şey”le çekilmedi.

Bizzat komutanla çekildi

Bir veda töreni düzenleniyordu. Tugay Komutanı gelecekti, fotoğraf çektirecekti. Tabii herkes sıraya girdi. Grup veya tek-tek. O güne kadar aldıkları fotoğraflara bir 4-5 tane daha eklediler.

Tahminim er başına en az 30 fotoğraf satıldı, ortalama 100 dolar bırakmışlardır tugaya asgari.

Dövizli askerlik neydi, ne oldu, ne olabilirdi

Dövizli askerlik devletin yurt dışında çalışan Türk erkeklerine sunduğu bir çözüm. Herkes işinden 18 ay izin alamaz. İnsanlar asker kaçağı durumuna düşmesin, vatandaşlığını kaybetmesin diye hazırlanmış bir formül.

Ama bu, uygulamada büyük bir rant yaratmıştı. Burdur için de, TSK için de. Bedellinin memlekete vereceği parasından başka bir şeyi yok anlayışı ile erlerin para harcamalarına uygun bir ortam yaratılmışıtı.

19 yıl önce kankayla ben bir hayli şaşırmıştık bu işe, hatta içerlemiştik ve üzülmüştük bile. Çok da fazla konuşmadık bu konuyu.

Şimdilerde bu rant şeffaflaştırılmış. Çok da iyi olmuş. Her şey açık, şaibeye yer bırakmayacak bir şekilde ihale sistemi ile yapılıyor.

Ama büyük bir fırsat da kaçırılıyor. Tugaya her gelen tertip içinde en azından 20 tane çok bilgili, iyi eğitim görmüş, yüksek kapasiteli “beyinler” var. Dünyanın dört bir yanında üniversitelerde, araştırma merkezlerinde, özel ya da devlet sektöründe çalışan insanlar bunlar.

Örneğin benim kanka. Elektronik mühendisi. Ürünlerini günlük hayatımızda sürekli kullandığımız bir Japon kuruluşunun ARGE merkezinde çalışırdı. 1991 yılında o şirketin aldığı 90 patentin 66sının altında onun imzası vardı mucit olarak.

Bu patentlerden bazılarının değişik versiyonları sonradan günlük hayatta vazgeçemediğimiz şeylere dönüşmüştü.

O günlerde anlattığı bazı konular var ki, 10-15 yıl sonra dünyayı kasıp kavuran bilim kurgu filmlerinde ortaya çıktı, sanayi ürünlerinde kullanıldı. Böyle süper zeka ötesi biri. Sanki uzaydan gelme– cebinden en az 5 Einstein çıkarır. Yarım saat konuş dünyaya bakış açın temelli değişir.

Tertipteki doktor, mühendis, mimarlar. Oturt bir masaya, koy birer çay önlerine anlatsınlar. Düzenle bir seminer döktürsünler. Çağır istersen Burdur’dan, Antalya’dan, ahaliyi aydınlansın, ufuklar açılsın.

Almancıları da unutma. Aralarında yaptığı işte ustalaşmış elemanlar var. Üretim hattı, makine, kimya ne ararsan. Ver yanına bir çırak sana 28 günde Mercedes’in fabrikasının kopyasını çıkartsın.

Ondokuz yıl, her yıl 12 tertip, her tertip 28 gün, tertip başına 40 kişi bu özelliklere sahip olsa yılda 480, 20 yılda 9600 “beyin” ile 6720 gün berabersin. Bu potansiyelden faydalanılabilinirdi.

Ama bizden sadece bol bol 2 dolarlık fotoğraf çektirmemizi istediler. O kadar.

Umarım vicdani red ranta kurban gitmez

iyi günler

Yılmaz Özdil’in Hürriyet’te çıkan “Şipşak” başlıklı yazısını okumak için tıklayınız

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s