Yapmayın Aleksander Superfin, Akkuyu’da Fukuşima gibi patlama olmazdı demeyin
-
Japonya’da hala radyasyon tehlikesi ve edişesi var
- Türkiye’de Fukuşima olmaz demek, ne demek; nasıl olmaz, neden olmaz?
- Çernobil faciasının izleri hala silinmedi
- Akkuyu santral bölgesinin fotoğrafları
Sağnak ve fırtına bekliyoruz bu hafta sonu. Dışarıda yağmur çiseliyor, kirli bir pus var havada. Bir ara acaba radyasyon mu yağıyor kafamıza diye düşündüm. Sonuçta bu meret rüzgar ile dolaşıyor, yağmur olup iniyor toprağa. Son bir aydır havadaki radyoaktif madde ölçümlerini de yayınlamaz oldular. Böylece bağımsız bilgi alma olanağımız da yok.
Radyasyon tehdidi altında yaşamak
Japonya’nın Tohoku bölgesi açıklarında 11 Mart’ta olan dokuz şiddetindeki büyük depremden sonra Fukuşima nükleer santralinde patlamalar olmuştu. Mart ayının 15 veya 16’sında da başkent Tokyo’daki radyasyon ölçümleri birdenbire normalin 10, 20 katına firlayınca oğlum ve karımı güneye, Kyoto’ya göndermiştim. Bunu takip eden 10 günü Tokyo’da tek başıma, hava ve rüzgar durumunu izleyerek, eve her gelişte bol sabunlu suyla yıkanarak, elbiseleri defalarca arıtarak geçirdim. Sürekli sallayan ve çoğu 6 şiddetinin üzerinde olan artçı depremler ve nükleer tehdit sinirlerimi bozuyordu ama piyasaları ve gelişmeleri takip ve analiz etmek olan işimi yaparken aldığım adrenalin bana herşeyi unutturuyordu. Gene de en kötü ihtimalin gerçekleşmesi halinde kullanılmak üzere özel korumalı elbiseler, benzin deposu ful bir motor, ve yiyecek içecek stoku ile teyakkuz halinde hazır bekliyordum.
Çok şükür o günler şimdilik geride kaldı. Ama bu travmanın izleri uzun süre devam edecek. İşte bu yüzden 30 Ağustos’da Hürriyet’de yayınlanan Moskova kaynaklı (buraya tıkla haberi oku), Nerdun Hacıoğlu imzalı haberini okuyunca bu yazıyı yazmak gereğini hissettim.
Nereden biliyorsun Akkuyu’da bir kaza olmayacağını?
Mersin Akkuyu’da Türkiye’nin ilk nükleer santralının yapımına önümüzdeki yıl başlayacak Rus firmanın yetkilisi Aleksander Superfin inşaat süreciyle ilgili bilgiler veriyor. Hürriyet’e verdiği röportajda “Akkuyu’da kurulacak reaktör tipi Japonya’daki Fukuşima santralınde çalışıyor olsaydı orada yaşananların hiç biri olmazdı” demiş. Ben de diyorum ki yapmayın Aleksander Superfin, böyle içini dolduramayacağınız iddalarla gelmeyin, boş ve teselli mealinde şeyler söylemeyin.
Nereden biliyorsunuz Akkuyu’da bir kaza olmayacağını? Fukuşima santralinin açıklarında bir kaç dakika içinde 7 şiddeti üzerinde birbirini tetikleyen ve en büyügü 9 şiddetinde gerçekleşen zincirleme depremler oldu. Tamı tamına 200 kilometre boyunda bir yer kütlesi hareket etti. Japonya kıyıları bazı yerlerde 5 ila 7 metre çöktü, suyun altına girdi.
Siz daha önce böyle bir doğal afetin içinde bulundunuz mu? Modelini yaptık, simülatörlerde denedik desen onu Japonlar’da yapmıştı. Reaktör sızıntısına yol açan kazaya depremle beraber, bazı yerlerde yüksekliği 30 metreye ulaşan tsunamilerin santral güvenlik sistemlerini tahrip etmesi de yol açtı.
Karadeniz çocuğusunuz, hırçın dalgalara alışıksınızdır ama bak o Karadeniz de bile en büyük dalga iki, üç metreyi geçmez. Siz hiç tsunami gördünüz mü? 30 metrelik bir su kütlesi ne demektir bilirmisiniz? Ben söyleyeyim yaklaşık 11 katlı bir bina büyüklüğündedir. Gidin şimdi Moskova’da o yükseklite bir binanın önüne ve hayal edin öylesine büyüklükte yüzlerce metre eninde içi moloz dolu kapkara ve dinamik bir su kütlesinin 1, 2, 3, 4 defa arka arkaya üzerinize gelip yıkıldıgını.
Santrali yapalım ama rikslerini de bilelim
Ben Türkiye’de nükleer santral yapılması taraftarıyım. Enerji açığımız var ekonomimiz, sanayimiz büyüyor. Ekonomisi küçülen, sanayisi uluslararası piyasalarda rekabet edebilmek için yurt dışına kaçan, sürekli yaşlanan ve dolayısı ile enerji ihtiyacı daha da azalacak olan Japonya gibi değiliz. Veya Avrupa şebekesine bağlı olup da elektrik açığını Fransa gibi başka yerlerden temin edebilen Almanya’ya benzemiyoruz.
Ama bu işin bir riski var. Bunu da bilmek ve açıkça tartışmak gerek. Şimdi birisi gelip de Akkuyu’da Fukuşima olmazdı deyince bu riski ortadan kalkmıyor. Ucuz kahramanlık yapıyorsunuz ve daha da kötüsü bizi aptal yerine koyuyorsunuz. Bu santralin yapılmasını destekleyenleri bile karşınıza alıyorsunuz.
Fukuşima kazası ile ilgili pek çok şey yazıldı. Bunların bazıları internette var. Mesela Reuters Japonya’daki kaza ile ilgili, sıradan vatandaşın anlayabileceği dilden raporlar yazmış. Linkleri burada. Herkese açık. Girin, okuyun ve sonra bize de neden Akkuyu da böyle bir felaket olmaz anlatın.
Tokyo’daki Rus ve Doğu Avrupalı yabancılar en fazla tedirgin olan grubun arasındaydılar
Japonya’da depremden sonra en fazla tedirgin olan gurubun içinde avrupalı yabancılar vardı. Sebebi de 1986 yılındaki Rus kaynaklı Çernobil kazası. Polonya’lı Romanya’lı, Rus kökenli Amerikalı tandıklarım, iş arkadaşlarım bir kaç gün içinde ülkeyi terketti. Bazıları temelli gitti, bazıları ailesini bıraktı geri geldi. Hepsinin ortak özelliği Çernobil sonrasında olan facia ve yaşadıkları idi.
Türkiye’nin Karadeniz kıyısı da bu afetten etkilenmiş, kazayı izleyen yıllarda kanser vak’alarında artış görülmüştü. Ama o dönemde bazı yetkililerimiz bu olayın bizi etkilemeyeceğini ileri sürmüşler, bir bakanımız kameraların önünde radyasyonlu çay bile içmişti.
Çernobil’in etkileri bugün bile devam ediyor. Git bakalım Avusturya’ya bak dağlarda ormanlarda toplanan mantarlar yenilebiliyor mu? Hala radyoaktif madde ile zehirlenmiştir o topraklar. Çernobil desen yanına bile yaklaştırmıyorlar. Zaten Fukuşima bölgesini de gözden çıkardı Japonlar. Kapalı kapılar ardında 300 yıl kullanılamaz diye fısıltılar dolaşıyormuş ama eğer plutonyum sızdıysa 200,000 sene unutun orayı diyor benim konuştuğum uzmanlar.
Cennet Akkuyu
Röportajın bir yerinde Akkuyu nükleer santralınin inşa edileceği körfezinde bir sanayi tesisi kurulursa yazık olur diye düşündüğünüzü itiraf etmişsiniz.
Bak bu doğru. Bu açık sözlülüğünüz için teşekkür ederim. Bilmiyorum kaç kişi aslında bu bölgeyi gördü. Nükleer santralin yapılacağı koy gerçekten Türkiye’nin cennet gibi denilebilecek köşelerinden biri.
Daha önce 3 Ağustos tarihli blog yazımda da belirttim. Türkiye, Mersin Akkuyu nükleer santralini 30 yılı aşkın bir süredir konuşur. Tesislerinin inşaat hazırlıklarına 1980 yılı cıvarında başlanmıştı. Ben de ODTÜ’de okuyan bir mühendis adayı olarak dönem arkadaşım Levent Aytekin ile 1982 yazında TEKART şirketinin stajyeri olarak Akkuyu’nun topografik yapısını ve yol haritalarını çıkaran ekipde görev almıştım. Bir aydan biraz fazla bir süre içinde bütün o bölgeyi gezdik. Bu doğa cennetinin fotoğraflarını da çektim.
Bugün santral için tahsis edilen arazi anladığım kadarı ile benim gördüğüm arazi ile aynı değil. Ama bölge aynı bölge. Oradaki koylar da birbirine benzer.
Akkuyu bölgesi birden fazla koydan oluşuyordu. Aşağıdafotoğrafta görülen yer nükleer santrale tahsis edilen koyun yanındaki sahildi ve o dönemde TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) lojmanlarının yapılması planlanıyordu. Tam bir doğal cennetir burası. Keşife çıktığımızda öğlen yemeği olarak kumpanya götürür veya karpuz-peynir yerdik. Bir keresinde bizim eşyaları taşıyan köylülerden biri bu koylarda orfoz avlamıştı. Zıpkınla. Ekmeksiz yedik. Tadı hala damağımdadır. Yalnız su yoktur. Bir gün suyumuz bitmiş, 40 derece sıcağın altında cinnet geçirip denizin suyunu içmiştik.

30 yıl önce Akkuyu nükleer santral tesisleri ve kompleksine tahsis edilen arazi içindeki koylardan biri
Röportajda Superfin santrali 60 yıl sonra söküp götüreceğiz, hiç bir izi kalmayacak, eskisi gibi olacak diyor.
Doğru bu madde anlaşmada var, ama siz bugüne kadar kaç santrali 60 yıl çalıştırdınız da sonra söküp götürdünüz? Bugün dünyada hiç öyle bir örnek var mı? Böyle şartlarda, bu kadar süre işletildikten sonra söküp götürülen ve eski haline dönen emsal varsa söyleyin de bilelim.
Santral söküldükten sonra koy yukarıdaki fotoğraftaki eski haline mi dönecek?
Ülkemizin enerji ihtiyacını en iyi alternatifler ile nasıl giderebiliriz, bunun içinde nükleer, güneş, rüzgar enerjisinin rolü nedir bilelim, tartışalım. Ama boş iddialar ortaya atmadan, verilerle, gerçekçi olarak.
Depremden sonraki ilk pazartesi yaptığım TV programı için burayı tıklayın
Yorumlar