Zamanı böldü yol (Osman’a ağıt)

Yazan: Esra Karaosmanoğlu Bayar

DSC_0163

İstanbul, 1 Ocak 2013

Osman.

Gideli bir ay bile olmadı, ama sensiz bir dünyaya göz açtığımız o soğuk 11 Aralık gününden beri zaman durdu.

Halâ inanamayacağımız kadar yakın, ama talihsiz yokluğun asırlardır musallat sanki…

Kaybınla ilgili hissettiklerimden, acımdan, isyanımdan, ümitsizliğimden, öfkemden ve hayâl kırıklığımdan sayfalarca bahsedebilirim. İçimdeki adalet duygusunun gidişinle nasıl liğme liğme edildiğini anlatabilirim. Yine de sözcükler çok yetersiz kalır Osman. Susmak, belki de acımı ifade edebilmenin şu aşamada tek yolu. Ailenin kederini düşündüğümde, benimkini dile getirmekten utanıyorum. Çiçeğin, Erol’un, annenin ve babanın sen gittiğinden beri olan acıları, tüm dünyayı kaplayacak kadar büyük.

Keşke böyle olmasaydı Osman…

Keşke o aydınlık yüzünü daha upuzun seneler görebilseydik…

Keşke örnek gösterilen zekândan daha da faydalanabilseydik…

Keşke muzip gülüşün günümüze hep güneş gibi doğsaydı…

Keşke nezaketini örnek diye göstermeye devam edebilseydik…

Keşke eşsiz dostluğunu, ağabeyiliğini doya doya yaşayabilseydik…

Keşke paylaşmaya devam edebilseydik…

Keşke.

DSC_0074

Sen gittikten sonra Osman, seninle ilgili anılarımın başlangıcını düşündüm. Tam hatırlayamıyorum aslında. Küçücük bir kız çocuğuydum. O zamanlar aradaki birkaç yaş bile ayrı dünyalar demekti.

Evde hep örnek gösterilirdiniz. “Osman ve Erol gibi efendi çocuklar” olmamız öğütlenir, büyüklerimizin dualarında hep sizin gibi, eski deyimle “muvaffak” olmamız dilenirdi.

Osman, sen sadece Türkân halamın ve Oktay eniştemin oğlu değil, sen en parlak, en aydınlık geleceğin insana bürünmüş haliydin. Herkesin gururla parmağının ucunda gösterdiği kişiydin. O küçücük halimle, hayranlıkla baktığım yerdeydin.

Kimbilir, aslında bu yüksek beklentiler küçük yaşta omuzlarına nasıl da sorumluluk olarak yerleşmişti…

Senin gibi tüm ailede örnek gösterilen meziyetli biri olabilmek, tatlı ve erişilmez bir hayâldi. Sen İngiltere’de okuyan muhteşem ağabeyiydin. Sonra atomlarla falan uğraşmıştın ki bu, kalbimdeki sarsılmaz yerini pekiştiren son nokta olmuştu. “Osman ağabeyim atom mühendisi olmuş!” Aklımda, ne demek olduğunu bilmediğim ama hayranlıkla tekrarladığım bu cümle vardı. Okulda böbürlenmiş, kuzenin olmanın gururunu arkadaşlarıma hava atarak yeniden yaşamıştım…

Çocuk halimle sana ve Erol’a, ağzım açık, aptal aptal bakmamın bir sebebi daha vardı. İkiniz de çok yakışıklıydınız! Öyle böyle değil… Bembeyaz bir ten, masmavi gözler. Kibar delikanlılar. Her hallerinden belli asil ruhlar. İşte ben, Osman ve Erol ağabeyimi böyle görüyordum…

Sonra araya yıllar girdi. Ben yurtdışına okumaya gittim, sonra Türkiye’ye döndüm. Bir hukuk bürosunda çalışmaya başladım. O dönemler, biliyorsun, yabancılar Türkiye’de yatırım yapmak istediklerinde Hazine’den izin alınıyordu. Ve sen tekrar karşıma çıktın, bu sefer profesyonel hayatta. Zaman, aramızaki “ağabeyi” sıfatını neşeyle fırlatıp atmıştı. Bir ağabeyinin ötesinde, bir dost keşfetmiştim. Ben yine sana hayrandım, yine gururdan balon misali uçmaya hazırdım.

Daha sonra Teşvik bölümüne geçtin. Hatırlıyorum, bir gün ofiste telefonum çaldı. Yumuşacık sesinle hatırımı sorduktan sonra, “İzin başvurusunda bulunuyorsun ve benim bundan haberim yok öyle mi?” diye tatlı tatlı sitem etmiştin. Öyle ya, senden hiç ricada bulunmadan çömez halimle başvurumu yapmış, son aşamada dosyam imza için önüne gelmişti. Onay imzanı atmıştın atmasına, ama her zaman yardıma hazır olduğunu tatlı bir dille telefonda hatırlatmıştın. “Tamam” demiştim, Hazine’de bir işim olduğunda, söz, önce sana haber verecektim ki, olabildiği kadar ben yorulmayayım, sıkılmayayım, üzülmeyeyim…Sevmezdik biz tanıdık, akrabayı işlerimiz için devreye sokmaya…

Anlamıştın. Anlamıştık.

Siyasetten konuşurduk sıkça seninle Osman. “Ne olacak bu memleketin hali?” liste başıydı. Devletteki durum içler acısıydı, anlatıyordun. Benim tarafımdan da yabancılar git gide altyapı yatırımlarından uzaklaşıyordu. Dertleşirdik… Mevcut yönetimle anlaşamamanının sebebini, espirili bir şekilde aynalarla açıklardın. Aynada gördüğün beyaz tenin ve mavi gözlerin, şimdiki sözgelimi muhafazakârlarla neden anlaşamadığının göstergesiydi! Kahkahalarla gülmüştüm. Gülmüştük… Ne kadar haklıydın Osman! Güzel yüzün kadar fikirlerin de aydınlıktı, ilericiydi, donanımlıydı, zengindi… Tam bir Cumhuriyet insanıydın sen.

Hep hâl hatır sorardın Osman. Sen Ankara’da, ben İstanbul’da olsam bile, hep arardın. İlişkileri canlı tutardın. Aileye önem verirdin. Özellikle ağabeyimi kaybettikten sonra, bana hep kol kanat gerdin. Hep takip ettin nerede olduğumu, ne yaptığımı. Kendi ağabeyim o denli zamansız gittikten sonra, sen bana ikinci ağabeyi oldun Osman…

….Ve şimdi de sen gittin.

DSC_0149

Tam bugün, 19 sene sonra Kerim’in gidişini halâ kabullenememişken, geçmiş zamanla çekilen fiilleri halâ ona yakıştıramazken, senin gidişin nasıl kabullenilir bilemiyorum … Bizim, biricik Çiçek’in, oğullarının, Erol’un, annenin ve babanın sana bu kadar ihtiyacı varken, nasıl sen, koskoca Osman, koskoca ağabeyim, geçmişe dair olursun…

Olmadı Osman, işte bak bu hiç olmadı…

Biliyorum, elinde olsaydı hiç istemezdin.

Kimse üzülsün istemezdin sen.

O halinle bile, hasta yatağında hatırını sorduğumda, Çiçek için üzülürdün. Kendini hiç düşünmezdin, hep aklın Çiçek’teydi, çocuklardaydı.

Hep.

Halbuki sen gidiyordun Osman.

Bizi bırakmaya hazırlanıyordun.

Ve gittin…

Sensiz bir dünya eskisi kadar güzel olmayacak, bunu bil.

Oğulların, senin gibi, iyi, çok iyi bir insanla büyüyememenin şansızlığını yaşıyorlar. “Baba”, onlar için fotoğraflardan ve anlatılanlardan ibaret olacak. Buna isyân etmemek elde değil…

Eminim anneleri ve Erol, oğullarına seni en iyi şekilde ve hep anlatacaklar. Olur da bir gün büyüdüklerinde bana sorarlarsa, ne kadar güzel bir insan olduğunu onlara ben de anlatacağım. Böyle iyi yürekli, sevgi ve saygıyı kişiliğinde bu kadar güzel bir şekilde harmanlayan bir insanın babaları olduğu için çok şanslı olduklarını tekrar tekrar söyleyeceğim. Onlarda hep senden bir parça arayacağım. Senin yüz ifadeni, sesini, kibârlığını, keskin zekânı, samimiyetini, içtenliğini, cömertliğini, çalışkanlığını, onlarda görebilmeyi hep çok isteyeceğim. Küçücük bir parçasına bile razı olacağım…

Razı olacağız.

Osman, biricik kuzenim…

Sana bu mektubu yazıp yazıp sildim biliyor musun? Yazdıkça satırların arasında bir de baktım ki, ağabeyiler karışmış. Osman Kerim olmuş, Kerim Osman olmuş…

Çok acıdı.

Çok acıyor…

… Ama sensiz bir dünyaya razı olmaktan başka bir yolumuz yok.

Düşünüyorum da, gidişinde bile bana ağabeyilik yaptın Osman. Hayatın boğazlarına bir düğüm gibi oturduğu, kolu kanadı kırık iki kardeşi gider ayak yan yana getirdin. Küçük bir kızken seni izlediğim gibi gıptayla izlediğim, “uzaktaki” ağabeyim Erol’u yeniden tanıma fırsatı verdin bana… Giderken bile, bana bir hazine bıraktın. Erol’la bundan böyle ağabeyi-kardeş olabilme ayrıcalığını sundun, ve bunun için sana minnettarım…

Seni hep özleyeceğim Osman…

DSC_0156

(başlık ve fotoğraflar: Erol Emed)

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s