Şu yaz saati uygulaması

Üye olmak için burayı tıklayın, yazılar doğrudan posta kutunuza gelsin (kişisel bilgileriniz gizli tutulur)

Aşağıdaki fotoğraf geçen hafta başında Arjantin Caddesi’ni kuşbakışı gören bir noktadan çekildi. Konuya hakim mavi ton photoshop veya benzeri bir program aracılığı ile sonradan eklenmedi. O gün, o sabah, o saatte- saat 8 idi- Ankara böyleydi. Gece yağan karın etkisi altında yarı donmuş şehir, fantastik bir hikayenin film setinden çıkmış gibiydi.

Ben sıcak bir ortamda, rahat bir koltukta önümde uzanan bu gerçek ötesi manzaraya bakarak kahvemi içiyordum. Çok sevdiğim birisi geçmiş bir zamanda “kar, sıcak bir evin pencere kenarındaki sofasından kahve içilerek seyredildiği zaman güzeldir” demişti.

Yanımda O sevdiğim yoktu. Uzaklaşan anıları vardı. Yukarıdan baktığım şehir ise mavi bir fanusun içinde, hafif uçuşan kar tanelerinin altında yeni bir güne başlıyordu.

İnsan dondurucu bir soğukta ölse herhalde cesedi morga kaldırmaya gerek olmadan günlerce muhafaza edilebilir. Bu havada kimse cenazesine de gitmez. Yalnız yaşanan ve yalnız ölünen bir hayat buzlar altında sessizce ve tek başına sona erer.

Bu soyut ve yarı-karamsar düşüncelerden, ve bir bende hayranlık uyandıran görüntüden sıyrılıp bir kaç kare fotoğraf çekmeye davrandım. Salonun ışıkları pencereden yansımasın diye kameramı cama yapıştırdığım zaman aşağıda kıpırdayan canlıları fark ettim. Ankaralılar kar-kış-don demeden işlerine gitmeye çabalıyorlardı. Ve eminim ki sokakta ayakları üşüyerek yürüyenler için bu mavi örtü hiç de olağanüstü gözükmüyordu. Günlük sıkıntılar, ekmek parası endişeleri üzerine ansızın gelen bu çetin şartlar çektikleri çileleri artırıyordur.

Bir de çok daha erkenden çıkanlar var tabi. Ev ile işyeri arasında onlarca kilometre olduğu için bir kaç vasıta değiştirmek zorunda kalanlardan bahsediyorum. Sabahın kör saatlerinde ofise, okula, fabrikaya, depoya zayıf ışıklı otobüsler içinde gidenler. Alacakaranlık altında ve o soğukta bazılarının ellerinde çantaları ve o çantaların içinde öğlen yemekleri veya kitapları- kadınların çantalarında bir kaç makyaj malzemesi de vardır çünkü hangi şartlarda olursa olsun kadınlar bakımlı görünmek isterler- kayarak, üşüyerek, ve kuytulardan belki de ürpererek geçmek mecburiyetinde olanlar.

O günlerde rüzgar da ne soğuk esiyordu Ankara’da.

Yaz saati bu sene de devam ediyor ya, işte milyonlarca insanın çektiği çilenin sebebi bu uygulama. Kışın don yapmış sert günlerinde düşüp sakatlanma riski ile, yağışlı günlerde bata-çıka, diğer zamanlarında ise kuzey ülkelerinde yaşayan bahtsızlar gibi soğuk karanlıklar içinde ruhlarını kaybederek işe başlama saatini tutturmaya çalışıyorlar.

Bilimsel bulgulara göre ışıksızlık ve karanlık depresyon sarmalına sokar insanı. Karamsar, kurumsar yapar. Bir dostum geçen sene kalçasını düşüp zedelemişti. Kışları hep bir şeyler oluyor böyle, ama bu yaz saati var ya, o başladıktan sonra tam beter olduk diye de eklemişti mutsuz bir ses tonuyla. Sabah 7’den önce çıkıyor evinden, servisle 20 kilometre uzaktaki ofisine gidiyor.

Geçen sene 2017 Aralık 26sı, Ankara Kızılay sabah 07’36

Böyle bir Ankara kış aylarında “No country for working class” filmini çevirir.

“Kuzey ülkelerini düşün, bütün gün aydınlık görmüyorlar” diyecek oldum birine, sert bir bakış atarak “onlar ezelden beri öyleler, en azından alışmışlar, biz birden bire iki yıl içinde bunun içine atıldık nasıl alışalım” demişti.

Doğru.

Mesafelerin kısa olduğu Ankara’da durum buysa, iki noktasının arası 200 kilometreyi bulabilen, rüzgarı- hele de karayel ise- boğazkesen İstanbul nasıldır? Ya kışın rutubetli soğuğu meşhur İzmir? Üstelik oraları daha da batı. Yani gün daha da geç aydınlanır.

Kimin fikri bu yaz saati uygulaması bilmiyorum ama her yaştan insanı, yüzbinleri mutsuz ediyor, eziyet çektiriyor, onları depresyona sokuyor. Mutsuz ve huysuz olmalarını kolaylaştırıyor. Üstelik halka anlatılmış, hesaplanmış bir enerji tasarrufu veya başka faydası da yok. Varsa açıklayın insanlar bilsin.

Japonya’da tüm yıl kış saati. Türkiye’nin tersi. Bu nedenle mesela bu aralar hava 06:30’da aydınlanıyor. Kimse mecbur değilse işine kör karanlıkta gitmek zorunda kalmıyor. Zaten benim bu kış saati konusunda duyduğum şikayetlerin bir tutamı Japonya’da olsaydı anında hükümet uygulamayı değiştirirdi.

Hollanda’da kar yağınca kimse işine gitmiyormuş. Doğru mu bilmem. Bana bir Japon söylemişti. Keşke, elimizde sıcak kahvelerimizle pencere kenarına tüneyip, arkada yanan şöminenin çıtırtısını dinleyerek sevdiklerimzle beraber seyredebilsek kar yağışını, fonda da kışın sabaha çalan mavi tonları olsa. Mutluluk bu olsa gerek.

Mutluluğu aramalı insan. Gerçeği farklı olsa da, içimizde yakarak şömine ateşini,

ve kimse yalnız, pişmanlık içinde, korkarak ölmemeli, böyle bir olasılığı düşünmemeli.

Yorumlar

  1. Yazınızı keyifle okudum .Kaleminize sağlık.Ankara’da yaşayan biri olarak bu saat konusundan ben de şikayetciyim….

  2. Hollanda’da cokca kar yagmaz. Ancak tren ulasimi kar yagdiginda bayagi sekteye ugrar. Flexwork’e cook aliskin olan Hollandalilar trafik cilesini cekmek yerine evden calisirlar, dogru! Ankara’nin sogugunda Tunali’da bir de kestane cileri ceksen Erol. ☺️ sevgiler

İsmail Bülbül için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s