Tagged Osman Emed

Bugün 27 Ocak…

Osman’ın doğum günü. Yaşıyor olsaydı 59 yaşına girecekti. Dört yıl geçmiş kaybedeli. Herhalde bu saatlerde O’nu telefonla arıyor olurdum. “Doğum günün kutlu olsun” derdim, “Sağol derdi”. Boş bulunup kaç olduğunu sorardım (boş bulunurum ben bazen), bir ihtimal yarı isteksiz yarı kırık biraz da muzip bir sesle söylerdi yaşını. Zaman hepimizin üzerinden geçiyor. Rakamlar biriktikçe bir korku ve şaşkınlık alıyor. Belki de öyle bir ruh hali olurdu. Keşke olsaydı, biraz yıllar üzerinden konuşsaydık abi-kardeş. Onur ve Mert’in hikayelerini dinleseydim, Kaan’ın hikayelerini anlatsaydım. Sonra havadan sudan, işten güçten dem vururduk. Memleket meseleleri falan girerdi sırayla araya. Gelen referandumu konuşurduk. Bana ne zaman…

Osman amca hastalıktan öldü

Oğlumda kıtalar arası yolculuklarda görülen uyku düzensizliği (jet lag) var. Şiddetli değil ama normalde 21:00-22:00 arası olan uyku saati şimdilik 23:00’den sonraya kaymış durumda. Yatınca ben de yanında kitap okuyorum ki uyuyabilsin diye. Yoksa gözü açık tavana bakıyor, oynamak istiyor veya sık sık kalkıyor. Ayrıca nedenini tam olarak anlayamadığı bu durum onu korkutuyor. Saat 23:30’a geliyordu. Okuduğum kitaba dalmıştım. Kaan’da sessiz sessiz uyumaya çalışıyordu. Birden bana döndü. “Onur ve Mert Osman amca’nın çocukları” dedi. “Evet” dedim, “Senin de kuzenlerin. Kardeş gibidir kuzenler çok yakındırlar”. “Kuzenlerim” diye tekrarladı sırtını bana dönerken ama hemen denebilecek kadar kısa bir süre sonra yeniden yüzünü…

Zamanı böldü yol (Osman’a ağıt)

Yazan: Esra Karaosmanoğlu Bayar İstanbul, 1 Ocak 2013 Osman. Gideli bir ay bile olmadı, ama sensiz bir dünyaya göz açtığımız o soğuk 11 Aralık gününden beri zaman durdu. Halâ inanamayacağımız kadar yakın, ama talihsiz yokluğun asırlardır musallat sanki… Kaybınla ilgili hissettiklerimden, acımdan, isyanımdan, ümitsizliğimden, öfkemden ve hayâl kırıklığımdan sayfalarca bahsedebilirim. İçimdeki adalet duygusunun gidişinle nasıl liğme…

Osman’ımızı acımasız bir hastalık elimizden aldı

Doktoruna göre karnındaki tümör kötü huylu “çok melun ve berbat” bir kanserdi. “Inopt” (müdahele edilemez) duruma geldiği görülmüş, buna rağmen hastayı rahatlatmak ve tıkanma gibi komplikasonları önlemek için 6.5 saat süren bir “mücadele” ile alınmıştı. Fakat nüksetmiş, hızla büyüyerek yayılmıştı. Kurtuluşu yoktu. Medikal onkologlar ise tanının baştan eksik yapıldığına, onkoloğun vermesi gereken kararları genel cerrahın…

Osman

27 Ağustos günüydü. Eşim ve çocuğumla tatildeydim. Masmavi gökyüzünün altında zümrüt yeşili denizle buluşan kıyı boyunca araba sürüyorduk. Yolun diğer tarafında hasat vakti gelmiş altın sarısı tarlalar ve onlar ile birleşen yeşil kayın ormanları vardı. Uzaklarda dar bir karayolunun, gün batımı renklerine bezenen ekinlerin arasından kıvrılarak aştığı tepeler pitoresk kompozisyonu tamamlıyordu. Eğer Cennet’in pek çok tanımı var ise bu manzara onlardan biri olmalıydı. Bir mesaj düştü telefonuma. Öğleden sonra 2 gibi. Ağabeyimden. “Arıyorum düşüremiyorum. Beni bir ararmısın?” Sonuna bir de not eklemiş. “Annemleri merak etme iyiler.” Düşüncelidir Osman. Endişelenmeyeyim diye bu notu eklemişti belli. Arabayı durdurup telefonunu tuşladım. Her zamanki…